İlia Çavçavadze, 19. yüzyıl Gürcü edebiyat ve siyasal yaşamının en önde gelen adıdır. Gürcü ulusal düşüncesinin tercümanı olarak, ülkenin 19. yüzyılın ikinci yarısında Rus boyunduruğundan kurtuluş hareketinde önemli rol oynamıştır. Akaki Tzereteli ile birlikte yeni Gürcü edebiyatının ve yeni edebiyat dilinin yaratıcısıdır. Gürcü edebiyatını gerçek başyapıtlarla zenginleştirmiş ve daha sonraki gelişmelere çok büyük katkıda bulunmuştur.
Yapıtlarının çeşitliliği, çok yetenekli bir yazar olması, yaşamın her alanına ilgi duyan bir insan oluşu yapıtlarına tam anlamıyla ansiklopedik bir nitelik kazandırmıştır. İlia Çavçavadze, 27 Ekim 1837’de Kvareli’de (Kakseti) doğdu. On yaşına kadar ailesinin yanında eğitim gördü, daha sonra Tiflis’te özel bir yatılı okula gönderildi; iki yıl sonra liseye başladı. 1857’de liseyi bitirdikten sonra yükseköğrenime başlamak üzere Petersburg’a gitti. Orada bilimsel disiplinlere ilgi duydu ve felsefe, toplumbilim, ekonomi politik ve estetik okudu.
Üniversite gençliğinin devrimci eğilimlerinden kaygılanan hükümet 1891’de Petersburg Üniversitesi’nde baskı uygulamaya başladı. Öğrenciler bu eylemi protesto bağlamında boykota gittiler ve hükümet aleyhinde gösteriler düzenlediler. Çavçavadze, üniversitedeki bu karışıklıklardan sonra yükseköğrenimini yarıda bırakıp Gürcüstan’a dönmek zorunda kaldı.
Ülkesine döndükten sonra yeni bir ulusal ve edebi akımın öncülüğünü üstlendi ve yaşamını tümüyle ülkesinin kurutuluşuna adadı.
İlia Çavçavadze, 1864’ten sonra edebi etkinlikleriyle, çeşitli devlet kuruluşlarındaki etkinliklerini birlikte yürüttü. Yarım yüzyıl boyunca ülkesinin her sorunuyla yakından ilgilendi ve bu sorunların çözümü konusunda bilgece yaklaşımlar sergiledi. Yazarın etkinlikleri Gürcü kültür yaşamının farklı alanlarında çok derin izler bıraktı.
Yıllarca halkın yaşamında önemli rol oynayan “Gürcü Halkının Eğitim ve Öğretiminin Yaygınlaştırılması Derneği”nin başkanlığını yürüttü. 1879’da Gürcü ulusal tiyatrosunun yeniden faaliyete geçme olasılığı ortaya çıkınca Gürcüstan Tiyatro Sanatı Derneği’nin başkanı seçildi. Tiyatronun yönetimini üstlendi ve gelişmesi için kaynaklar sağladı.
Çavçavadze, ulusal kültürün ocağı olarak gördüğü tiyatroya çok büyük bir önem veriyordu. Bir sezon açılışı öncesinde şunları yazmıştı: “Nihayet, halkın bir araya gelebileceği tek bir yerde de olsa, kederlerimizi ve dertlerimizi anadilimizle açıklayabileceğiz, bütün yaşamımızı, bu yaşamın bilgeliğini ve umutlarını kendi bakışımızla kucaklayabileceğiz anadilimiz sayesinde.”
1877’den başlayarak, İveria dergisini, daha sonra da aynı adla bir gazete çıkardı. 1906’da Devlet Konseyi üyesi seçilince, bir süre Petersburg’da yaşadı. Devlet Konseyi’nde, “akademik” gruba katıldı ve misyonunun “tüm Gürcüstan’ın ve Gürcülerin çıkarlarının savunuculuğu” olduğunu duyurdu.
Çavçavadze, Çarlık rejimine şiddetle karşı çıktığından ve Gürcüstan ulusal kurutuluş hareketinin en önde gelen temsilcisi olduğundan sık sık polis tarafından gözaltına alınıyordu. Hükümet onu Çarcı sömürgeleştirme siyaseti karşısında ciddi bir engel olarak görüyordu. Bu arada çok sayıda yapıtı yasaklandı. Edebi ve siyasal-toplumsal etkinlikleri nedeniyle otokrasi tarafından istenmeyen adam ilan edildi. 1907 Eylül’ünde Gürcüstan’ın düşmanları tarafından öldürüldü. Mtatzminda’da Gürcüstan’ın büyük insanlarının yattığı anıt-mezarlığa gömüldü ve tüm Gürcü halkı büyük bir yasa boğuldu.
Çavçavadze’nin yapıtları Gürcüstan’ın toplumsal gelişmesinin çok önemli bir dönemini oluşturur ve karmaşık olgusuyla dikkati çeker. Bir geçiş dönemi yazarıdır, etkinlikleri ülkenin, kölelikten kapitalizme geçtiği iki dönem arasında sınır oluşturur. Yapıtlarında, dönemi için çok büyük önem taşıyan toplumsal sorunları sergilemiş ve bu sorunlara çözüm getirebilmek için yaratıcı ideolojisinin silahıyla büyük bir mücadele vermiştir.
Sanatın özünü tanımlamak, sanatın, ülkenin toplumsal ve siyasal yaşamındaki yerini göstermek, okuru etkileyebilecek nitelikteki sanatsal yapıtın özelliklerini belirlemek - yazar tüm edebi yaşamı süresince işte bu sorunlarla ilgilenmiştir. Edebiyat ve estetik sorunlarıyla ilgilenmekten hiç vazgeçmemiştir yaşamı boyunca. Hiç bir Gürcü yazar edebiyat sorunlarına onun kadar ilgi göstermemiş, sanatsal anlatımın, ülkenin toplumsal yaşamının gelişmesi için ne kadar önemli olduğunu onun kadar etkili biçimde sergilememiştir.
Çavçavadze, sanatsal edebiyatın gerçekliğin tanınmasının biçimlerinden biri olduğunu kabul ediyordu. Bu nedenle, edebiyat ve sanatın yaşamla ilişkisi sorununda, sanatın ve şiirin pratik yaşama bağlı olarak yaratılması tezini savunuyor, şiirin gerçekliğin ve yaşamın cisimleşmesi olduğunu söylüyordu. Ona göre sanat yaşamın bir parçasıdır, insanın yaratıcı etkinliğinin özelliklerinden birini oluşturur. Yaşamla sıkı bağlar kurmayı, yaşamı incelemeyi, sanatsal yaratım sürecinin temeli gibi görüyor ve şöyle söylüyordu:
“Sürekli yaşamı inceleyen bilimin ve sanatın amacı, yaşamdaki değişiklikleri bilinçli bir şekilde yorumlamak ve yaşamın çiçeklerini toplamak, bu çiçeklerin ne olduklarını öğrenmektir; farklı yolları benimseyen bilim ve sanatın amaçları aynıdır; her ilineği gelişmesi içinde anlamak ve açıklamak ve onu titiz bir biçimde geliştirilmiş bir sistemin içine oturtmak.”
Çavçavadze, aynı zamanda da, yaşamın bilim ve sanat yoluyla tanınmasına götüren yolların özgünlüğünün de önemini belirtir: “Bilgin, genelleştirilmiş bir düşünce altındaki soyut olguları hiçbir zaman fişlemez, oysa şair ve sanatçılar her şeyi genelleştirme, soyut belirtileri belirgin özellikli bir olguda birleştirme eğilimindedirler. Bilim ve sanat arasındaki ayrım, özde değil, bu özün işlenme yöntemlerindedir. Bilim adamı kıyas yoluyla, şair imaj ve resimlerle düşünür, ama sonuç olarak her ikisi de aynı şeyi açıklarlar: insan, doğa, gökyüzü, dünya, evren, bütün bunlar gizemli bir dille yazılmış büyük bir kitap oluşturur. Bilim bunu kendi diliyle, imajsız ve resimsiz ifade eder, - buna karşılık şiir imaj ve resimlerden oluşmuş bir dille yorumlar. Yaşam kök, bilim ve sanat da kökten doğmuş saplardır. Tıpkı topraktan çıkmış bitkilerin meyve vermesi ve tohumlarını da, yeni saplar verecek olan yeni köklerin üremesi için toprağa geri vermesi gibi; tıpkı, yaşamın içinde doğan bilimin ve sanatın yaşam meyveleri vermesi ve yeni bir yaşamın doğuşu için tohumlarını yaşama vermesi gibi. Bilgi ve yaşam, yaşam ve bilgi arasındaki ilişkiler bunlardır işte.”
Çağdaş gerçekliği eleştirerek, yurttaşlarının hafızasında ülkesinin tarihinin en güzel sayfalarını canlandırır. Halkı özgürlük savaşında, daha iyi bir geleceğe kavuşma mücadelesinde coşturabilecek unsurları yüceltir, yürekli insanlar yetiştirilmesi için kullanır kalemini.
Çavçavadze yazarlık mesleğine, Gürcüstan’da kölelik rejimi, belli ölçüde gücünü korumakla birlikte, tarihsel açıdan sonuna yaklaştığı sırada başladı. Yazar, edebi yapıtlarını kölelik yaşamının gerçeklerini bütünüyle ve her yönüyle sergilemeye adamıştır.
Dikkatli bir gözlemci olarak, kölelik rejiminin çöküş sürecini çarpıcı bir biçimde dile getirir. “Hayal” (Açrdili), “Birkaç Resim” (Ramdenime Surati), “Bir Dilencinin Hikâyesi” (Glahis Naambobi), “Çiftçi” (Gutnis Deda) ve başka birçok yapıtını halkın yaşamına ve kölelik düzeninin kötülüklerinin sergilenmesine adamıştır.
“Hayal” adlı şiirinde, yapıtın temel fikrini, derinlemesine ve değişik açılardan vermek amacıyla sembolik bir biçim kullanmıştır. Yazarın dünya görüşü büyük ölçüde bu yapıtta dile getirilmiştir. Çavçavadze, daha sonraki dönemde, 1858-1859’da yazmış olduğu bu şiire geri dönerek onu tamamlar ve değiştirir. Şiir son biçimini 1872’de almıştır.
Çavçavadze, “Hayal”de, bakışını geriye, ülkesinin geçmişine doğru çevirir; Gürcülerin unutulmuş bu vatana olan bağlılıklarını, fedakarlık anlayışlarını dile getirir. Çağdaş toplumsal yapıları ayrıntılı biçimde çözümler ve bu yapılarla birlikte, sosyal adaletsizliği ve egemenlerin keyfi davranışlarını acımasızca mahkûm eder.
“Boyunduruk altındaki mutsuz insanlar”ın şaire çok acı verir. Ama umutsuzluğa bırakmaz kendini, çünkü geleceğin halkın olduğuna, Gürcüstan’ın yeniden can bulacağına kesinlikle inanmaktadır. Yazar “hayalet”in ağzından çağdaşlarını, güçlerini birleştirmeye, ulusal bağımsızlık ve sosyal adalet için birlikte mücadele etmeye davet eder.
Şairin toplumsal görüşleri, her alandaki etkinlikleri, halk için kaygılanma, ona hizmet etme aşkıyla dalgalanmıştır. Çavçavadze’nin tüm yapıtlarını ısıtan hümanizmi bir vasiyet gibi geçmiştir daha sonraki dönemin Gürcü edebiyatına.
Yazar, dizelerinde, şiir ve hikâyelerinde, vatanseverliğini, vatanına duyduğu derin sevgiyi açık biçimde dile getirir. Yazılarının ana konusu Gürcüstan’ın kaderidir. Vatanına duyduğu coşku dolu sevgiyi dile getirdiği en önemli yapıtları, ülkesinin yeniden doğuşuna, “ilkbahar”ın gelişine, adanmıştır. “Ah vatanım, sana âşık olduğumu anladıktan sonra uykun bölük pörçük, mutluluğum gölgelidir” diyor şair.
Vatan düşüncesi Petersburg yıllarında da hiç çıkmamıştır beyninden ve yüreğinden. Vatanının “aydınlık ve çok farklı bir biçimde süslenmiş gökyüzünü” her zaman hatırlar. Gürcüstan anılarıyla yaşar ve memleketinin manzaralarını, olağanüstü doğasını beynine nakşeder. Vatan, ilkbaharla, doğanın uyanışıyla özdeşleşir onun gözünde:
“Orman hoş, tatlı renklerle süsleniyor,
Kırlangıçlar cıvıldıyor gökyüzünde.
Bağ çubuklarının gücü
İlkbaharın gözyaşlarıyla fışkırıyor
Dağlar gitgide güzelleşiyor;
Alacalı çimen bir hoş olmuş.
Ya sen, sevgili vatanım
Ne zaman açacaksın sen?”
Okurun önünde görkemli bir doğanın akıp gittiği “Ağıt” şiirinde de aşağı yukarı bu aynı motif sergilenmiştir.
Geçmişe yönelik “romantik yakınmalar”ın ülkenin yeniden doğuşunu sağlayamayacağının çok iyi farkına varan yazar, düşüncelerini geleceğe, gelecek zamana yöneltir; ülkesi güçlerini seferber edecek, boyunduruğu kıracak, “azgın bir çiçeklenmeyle patlayacak”, “ışıklı bir gülümsemeyle aydınlanacaktır”.
Halkın gelecekte özgürlük konusundaki içten düşünceleri, “Basaleti Gölü” (Basaletis Tba) adlı şiirinde büyük bir sanat gücüyle dile getirilmiştir. Gürcüstan’ın bu aydınlık geleceği ona, bir gölün dibindeki altın beşikte uyumuş, “beşiği dalgaların üstüne kaldıracak” bir atlıyı bekleyen bir çocuk biçiminde gözükür.
Şair, toplumsal ve siyasal etkinlikleri içinde ülkesinin özgürlüğünü, Gürcü halkının onur ve soyluluğunun, dilinin ve kültürünün yürekli bir savunucusu olmuştur.
Çarlık temsilcileri ve onların uşakları, okullarda Gürcü dilinin okutulmasını yasaklamaya başladıklarında, şair, Kafkasya bölge eğitim kayyumu Yanovski’yle ateşli bir tartışmaya girer: “Anadil olmazsa, okul aklı geliştirmek için bir araç değil, daha çok bilinci baskı altına almak ve karartmak, onu ayaklar altına almak ve yok etmeye çalışmaktır. Kim isteyebilir bunu? Şurası çok açıktır ki anadil, okulun, işlevini yerine getirebilmesi için en iyi ve en gerekli araç değil, çocuğun öğrenmek zorunda olduğu ilk konudur. Okul halka bu hizmeti vermelidir” der şair. Çavçavadze aynı zamanda bir başka gericiye, Davit Eristavi’nin “Vatan” adlı oyununun sahnelenişi sırasında Gürcü vatanseverliğini alaya alan “Moskova’dan Haberler” gazetesi yazarı Katkov’a da sert bir cevap verir. Yazar, 1887’de, son yapıtlarından biri olan “Otar’ın Dulu”nu (Otaraant Kvrivi) bitirir. Bu yapıtında Gürcüstan’da köleliğin kaldırılmasından sonra köylüler ve toprak sahipleri arasındaki ilişkileri aydınlatmayı amaç edinmiştir.
Yazar köleliğin kaldırılmasından sonra, köylüler ve soylular arasındaki uçurumun kapanmadığının farkındaydı. - iki farklı dünyaydı bu; ama sınıflar arasındaki düşmanlığın Gürcü halkının özgürlük mücadelesini zayıflattığını çok iyi biliyordu. Bu görüşten hareketle, Gürcü ulusal rönesansının temeli olarak gördüğü, sınıfların işbirliği, “sınıfların barışı” düşüncesi için mücadele etti.
Şiirleri içinde “Münzevi” (Gandegili) özel bir yer tutar; derin felsefi anlamı olan bir şiirdir bu. Şair burada yaşam üstüne görüşlerini sergiler ve insanın gerçek kaderini tanımlar.
Çavçavadze’nin popüler yapıtları, masallar, efsaneler, fabller, hikâyeler, özdeyişler ve atasözlerine gösterdiği ilgi, “Münzevi”nin belirgin özellikleridir ve onu öteki şiirlerinden ayıran başlıca unsurdur.
Şair, bu şiirinde, bir halk efsanesi temasından yararlanmış bu temayı halka daha yetkin ve sanatsal bir biçimde sunmanın ötesinde, bu şiirle birlikte büyük bir felsefi düşünce sergilemek istemiştir.
Bu şiirin aktörleri bir münzevi ve bir çoban kızdır. Şiirde bir insanın, dünyadan el etek çekerek, çok yükseklerde bulunan, sonsuz karlarla kaplı kayaların üstündeki bir mağaraya sığınması anlatılır. Münzevi kafasındaki bütün “dindışı düşünceler”i, “eğilim ve istekler”i atarak gece gündüz dua eder, günün birinde bir fırtına çıkar ve yardım bekleyen bir insan sesi çalınır kulağına, mağaradan aşağıya bir zincir sarkıtır ve bir süre sonra önünde bir kız belirir: kız dağlarda sürüsünü otlatırken, doğanın aniden patlayan öfkesi, fırtına ve kasırga, çoban kızı, kendisine bir sığınak aramak zorunda bırakır.
Münzevi endişelenir: “kader onu bir kadının çekiciliğine boyun eğmek zorunda mı bırakacaktır?” Ocağı yakar ve mağarayı aydınlatan ateş kızın, ender güzellikteki yüzünü ortaya çıkarır. Çoban kızı, yaşamın doluluğunun simgeleşmesidir adeta. Münzevinin sönmüş duygularını yeniden canlandırmaktadır sanki.
Müthiş karmaşık duygular içinde bakışlarını Meryem’in ikonasına çevirir, ama çoban kızın yüz çizgileri geçer Meryem’in yüz çizgilerinin yerine. Genç kız münzevinin huzurunu kaçırır, düşüncelerine saldırır.
Çoban kızla münzevi arasında, insan yaşamı konusunda bir konuşma başlar: “Senin dünyada hiç kimsen olmaması, ne kardeşlerin, ne anne baban olmaması mümkün müdür?” diye sorar çoban kız. “Vardı, ama ben kendimi Tanrı’ya adamak için ayrıldım onlardan” diye karşılık verir münzevi. Genç kız çarpılır bu cevap karşısında:
“Tanrı hoş yaşamın verdiği tesellilerle avunmaz mı
Kendisinin yaratmış olduğu tesellilerle?
Niçin dünyayı suların parıltısıyla
Yıldızların pırıltısıyla süslemiştir?
İçindeki insan bunları reddetsin
Ve yüreğine hapsetsin diye mi?”
“Ruhun kurtuluşu için her şeyi reddedip, yalnızlığa mı sığınmak gerekir?” diye sorar genç kız. “Kurtuluş her yerde mümkündür, ama ben garibin kaderi budur” diye karşılık verir münzevi. Ve garip sözcüğü ağzından çıkar çıkmaz da korkuya kapılır. Kendisinden memnun değil midir? Tanrı’dan yakınmakta mıdır? Hemen dua etmeye başlar, ama kendine gelemez bir türlü. Bakışları tekrar, bedeninin tüm güzelliğiyle insanı kışkırtan uyuyan güzele kayar. Kendini kaybeder ansızın, ama sonra toparlanır ve her zaman dua ettiği hücresine kaçar; bir güneş ışığı arar; dua kitabını güneş ışığına tutar, ama kitap düşer, ışık tutamamaktadır artık kitabı, münzevi korkudan ağlamaya başlar, olduğu yere çöker ve ruhun teslim eder. Duası yeteri kadar içten ve etkili olamamıştır.
Şair “Münzevi”de, olağanüstü yeteneğiyle hikâyesinin ayrılmaz bir parçasını oluşturan çarpıcı doğa manzaralı çizer.
31 Aralık 1899’da yazdığı ve büyük ilgi gören “19. Yüzyıl” adlı makalesinde geçip gitmiş yüzyılı dile getirmiş ve şunları söylemiştir bu yazısında:
“19. yüzyılın en önemli ve en görkemli girişimlerinden biri insanları sevmenin ve onların atılım yapmalarını sağlamanın güçlü bir temele oturtulmasıdır: hangi kategoride olursa olsun, her insan insandır ve insan olarak da öbürleriyle eşit düzeydedir, her insan aynı ilgiyi görmeye layıktır. Bu görüşün kökenlerinin çok eskilere dayandığı doğrudur, ama 19. yüzyıl bu görüşü beslemiş, güçlendirmiş, geliştirmiş, bilimsel bir temele oturtmuş ve yoksulların ve zayıfların korunması doğrultusuna çekmiştir. 19. yüzyıl, “zenginliklerin insanlar arasında eşitsiz dağılımının kaldırılması, her türlü sınıf egemenliğinin ve mümkün olduğu ölçüde sınıf farklılıklarının kaldırılması”nı ideal bir toplumsal yapı olarak göstermiştir.
Çavçavadze yapıtlarında büyük bir sanatsal yetenek sergilemiştir. Gürcü edebiyatında, patetik heyecanların, aforizmaların dile getirilmesinde güçlü bir üslubun başlatıcısı olmuştur. Düzyazısı çok zengindir ve Gürcü düzyazısının yeni bir özelliğini yansıtan karmaşık özellikler taşır. Çavçavadze Gürcü dilinin çok farklı sözdizimsel biçimlere uygun olduğun göstermiştir.
“Dil halkın aklının ve yüreğinin ifadesidir” der Çavçavadze. Bu nedenle dil, cümle, sözcüklerin ve dilbilgisel biçimlerin seçimine çok büyük özen göstermiştir. Her sözcüğü, her cümleyi büyük bir titizlikle elden geçirmiştir. Yazarın dilinin inceliği, gücü, özlülüğü ve yapıtlarının gerçek popüler özelliği buradan kaynaklanmaktadır.
İlia Çavçavadze’nin sanatı dönemin ihtiyaçlarına cevap veriyordu. Bu sanat Gürcü tarihi ve edebiyatında ve ulusal düşüncenin gelişmesinde büyük bir rol oynamıştır; Çavçavadze, halkın tüm ulusal ve toplumsal umutlarının sözcüsü olmuştur.
K. SALİA
Bedi Kartlisa’dan (1966, sayı 50-51) çeviren: İsmail YERGUZ
mamuli Kültürel Dergi
Sayı:1 Ocak 1997