Şimdiye kadar ulusal ve uluslararasi festivallerde toplam 9 ödülllü, başrollerinde Onur Saylak,Raife Yenigül ve Megi Koboladze’nin yer aldığı film; ölüm oruçları ertesinde, adli tıp raporu ile tahliye olan Yusuf’un on yıl sonra memleketine dönmesi sonrasında gelişen olayları anlatıyor. Doğu Karadeniz'in bütün güzelliğini beyazperdeye taşıyan "Sonbahar"ın yönetmeni ve senaristi Hopalı, Özcan Alper.
"Sonbahar" filmi 90'lı yıllardan başlayarak, üniversite gençliğinin mücadelesi, cezaevleri, ölüm orucu, Hayata Dönüş operasyonu, Karadeniz'de yaşamın nefes kesen sadeliği ve doğallığı ile sarmalanmış bir sevgi filmi.
Aldığı Bazı Ödüller:
Bu yıl 15. si düzenlenen Adana Altın Koza Film Festivali'nde "Sonbahar" En İyi Film Ödülü başta olmak üzere üç ödüle layık görüldü. En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu ödülünü Megi Kobaladze alırken, Film'in Yönetmeni Özcan Alper, Görüntü Yönetmeni Feza Çaldıran ve Sanat Yönetmeni Canan Çayır ortak çalışmalarından dolayı Jüri Özel Ödülü'nü aldılar.
Kars'ta bu yıl üçüncüsü düzenlenen Uluslararası Altın Kaz Film yarışmasında "Sonbahar" Gümüş Kaz (İkinci Film) ve Siyad (Sinema Yazarları Derneği) ödüllerini aldı.
61. Locarno film festivalinin ana yarışma bölümünde yarışan "Sonbahar"a International Art & Essay Cinema Confederation tarafından her yıl verilen The Art & Essay Cicae Prize ödülüne layık görüldü.
9. Uluslararası Tiflis Film Festivali'nde Türkiyeyi temsil eden "Sonbahar" Gümüş Promethus (Silver Prometheus) ödülünü aldı.
"Sonbahar" filmi 2007 yılının Ekim-Kasım ve Aralık aylarında Rize’nin Çamlıhemşin, Pazar, Ardeşen ve Fındıklı ilçeleriyle Artvin’in Hopa, Kemalpaşa ve Sarp bölgesinde çekilmiş.
Filmin köy sahneleri Çamlıhemşin’in Şen yuva köyünde çekimleri yapılmış. Kış sahneleri için ekip Kaçkar dağları eteklerinde yer alan 1800m. yüksekliğinde ki Elevit yaylasına çıkmış.
Çekildiği ve anlattığı yerlerde, başta Hopa olmak üzere, Artvin ve Rize'nin ilçelerinde Kasım ayı başında ön
gösterimleri yapılan filmi vizyona girmeden önce 5 bin kişi izlemiş.
Türkçe, Hemşince ve Gürcüce dillerinin Karadeniz köylerinde ne kadar kullanılıyorsa o kadar kullanıldığı filmde, cezaevi ve ölüm orucu gerçeğine farklı -yani insanca- bir açıdan yaklaşılıyor.
Filmin Konusu:
Yusuf, 1992'de, 22 yaşında girdiği cezaevinden 12 yıl sonra çıkıp Çamlıhemşin Fırtına vadisindeki köyüne gelir. Aslında iki yıl daha yatması gerekirken geçirdiği ağır hastalık yüzünden çok az ömrünün kaldığının anlaşılması üzerine serbest bırakılır. Yakalandığı verem hastalığı akciğerlerini iyice zayıflatmıştır. Bir de F Tipi hapishane sistemine karşı yapılan ölüm orucu eylemlerine katılması sağlığını iyice kötüleştirmiştir. Doktor durumunu kendisine açıklayıp yazdığı raporla tahliyesini sağlar.
Yusuf'u, cezaevinden çıkıp geldiği köyünde bir tek yaşlı hasta annesi beklemektedir. Babası kendisi cezaevindeyken ölmüştür... Ablası Meliha ise evlenmiştir. Annesi Rukiye Hanım ağır hastadır ama tüm duaları oğlunu tekrar yanında görebilmek içindir, duaları sonunda kabul olmuştur. Artık tek düşüncesi huzur içinde ölmeden önce Yusuf'u evlendirmektir. Bu mesele için köyün önde gelen ihtiyarlarından Mustafa Amca ile konuşur... Ama bilmemektedir ki zamanın akışı Yusuf için artık onunkiyle bir değildir. Ekonomik nedenlerle sadece yaşlıların kaldığı bu dağ köyünde Yusuf, sadece çocukluk arkadaşı Mikail ile görüşmektedir.
Sonbaharın kendini yavaş yavaş kışa teslim ettiği günlerde Yusuf, Mikail ile gittiği bir meyhanede fahişelik yapan genç ve güzel Gürcü kızı Eka ile karşılaşır. Çok farklı dünyalardan gelen bu iki insanın birlikteliği için ne zaman ne de koşullar uygundur. Yine de Yusuf için aşk son bir kez hayata tutunma ve kendi yalnızlığından sıyrılma çabasına dönüşür.
Megi Kobaladze Chveneburi.Net'in Sorularını Yanıtladı:
Megi Kobaladze ,2003 yılında Şota Rustaveli Üniversitesi Drama ve Sinema bölümüne girmiş. Eğitimi sırasında çeşitli öğrenci oyunlarında görev almış; "Orpheuses Descending", "Three Sisters", "The View From the Bridge". Megi, 2007 de İlia Çavçavadze Ulusal Tiyatrosu'nda çalışmaya başlamış.
Gürcü oyuncu Megi Kobaladze, Tiflis ve Batum’da 1 ay süren bir cast araştırması sonucunda bulunmuş. Batum Devlet Tiyatrosu’nda çalışan ve annesi babası da oyuncu olan genç oyuncu, ilk sinema filminde Altın Koza’dan en iyi yardımcı kadın oyuncu ödülünü hatırlattığımızda, ödülünü aldığı o günkü heyecanı sanki tekrar yaşıyormuş gibi gülümseyerek: "İnan bunu nasıl ifade edeceğimi bilmiyorum, o an çok heyecanlandım, kalbim duracak gibiydi. Çok çok mutluyum bu ödülü aldığım için kendimi şanslı hissediyorum."
Megi'nin babası Kahaber Kobaladze, "Balalayka" filminde oynamış. Megi: "Benim çocuğumda umarım bir Türk filminde oynarda bu gelenek hale gelir. Tesadüften öte ilginç bir raslantı oldu. Babamdan sonra benimde bir Türk filminde oynamam."
Megi'ye Ağustos ayındaki Gürcüstan-Rusya savaşından bahsederken bir anda duraksadı, güler yüzlü neşeli kız bir anda hüzünlendi, kısık sesle ve kesik cümlerlerle cevap vermeye başladı: "Korkunçtu... Ürperticiydi... Acıydı... Bir daha o günlerin geri gelmemesi icin Tanrı'ya dua ediyorum. O günler sanki film sahnesi gibi, ama herşeyyle canlı savaşın tüm acılarını hissettiğimiz günlerdi. Savaşta yakın dostlarımı kaybettim, bir çoğuda yaralandı." Savaştan bahsetmememizin nedeni o tarihlere denk gelen bir çok festivale katılamadığını, katılmadığını bu savaş nedeni ile mi sorusu olacaktı. Ancak sorumuzu tamamlamadan bize savaşı anlattı. Megi: "Öyle bir zamanda ben ülkemi 1sn dahi yanlız bırakmak istemedim. Ülkemden ayrılmadım, ülkemin bana ihtiyacı olduğunu hissettim."
Megi, Türkiye'ye geldiğinde Pirosamani Dergisi'ni hediye etmişler. Megi: "Ne kadar mutlu oldum bilemezsiniz. Türkiye'ye geliyorum Türkiyeli Gürücülerin çıkardığı dergi ile karşılaşıyorum. Çok beğendim dergiyi. Dergide emeği geçen herkese buradan teşekkür etmek istiyorum."
Türkiye'deki Gürcüler hakkında neler söylemek istersiniz sorusuna: "Türkiye'de bu kadar Gürcü'yle karşılaşacağımı doğrusu ummuyordum. Türkiye'ye gelir gelmez hep Türkiye'de yaşayan Gürcülerin sıcaklığını, ilgisini gördüm. Daha ne isteyeyim, hepsine selam ve sevgilerimi iletiyorum, iyiki varlar..."
Megi'ye filmdeki Yusuf'u ve Eka'yı soruyoruz. Yusuf'un idealleri uğruna 10 yıl hapis yaptmasını soruyoruz. Megi: "Ben apolitik bir kişiyim. Kendimi Yusuf'un yerine koyarsam, onun penceresinden bakarsam onurlu, gurur verici bir duruş, onurlu bir mücadele. Eka'nın penceresinden bakarsam sevdiğim birisinin hep yanımda olmasını isterdim. Ona hep susmasını söylerdim, hapse girmemesini istemezdim."
Hollywood filmlerinde de görmek isteriz temennisine Megi gülerek. "Ben daha çok Avrupa filmlerini seviyorum. Örneğin Fransız filmleri daha sanatsal filmler, o filmer bana daha yakın geliyor, daha çok ilgimi çekiyor. Umarım Avrupa filmlerinde de rol alırım."
Hazırlayan: Chveneburi.Net
Fotoğraflar: İrakli Dzneladze