Elena Akhvlediani, çalışmalarına, kendi kuşağından olan David Kakabadze, Lado Gudiashvili (Gudiaşvili) ve Keto Magalashvili (Magalaşvili) gibi 20 yüzyılın başlarında start verdi.
Bu dönemde Akhvlediani’nin ilgisini çeken aralarında resim, çizim, sahne, kostüm dizaynı ve kitap resimleme gibi bir çok farklı konu vardı. Özellikle yıllarca yaşadığı Tbilisi kentinin resmettiği manzaraları, onun artistik dehasının birer mirası olarak günümüze ulaştı.
Akhvlediani’nin, karakteri ve çocukluğunda yaşadıkları onun fırçasının şekillenmesine yardımcı oldu. Anne ve babası sıra dışı insanlardı. Babası, Dimitri Akhvlediani, fakir bir ailede büyüdü ve gençliğinde yaşamını kazanabilmek için özel dersler verdi. Annesi, Elizabeth Eristavi ise doğuştan sahip olduğu yumuşak karakteriyle kocasının her türlü demokratik görüşünü paylaştı. O ayrıca ailenin geçimine de önemli ölçüde katkı da sağladı; beş çocuğun eğitimiyle ilgilendi, müzik dersleri verdi ve akşamları onlara kitap okudu. Elena’nın güzel bir sesi vardı. Onun bir hayali de bir şarkıcı olmaktı. Meslek olarak ressamlığı seçti ancak müzikten de kopmadı.
1922 yılında Elena Tiflis (Tbilisi) Güzel Sanatlar Akademisine girdi.
İki yılını İtalya’da Roma, Milano ve özellikle Venedik’te geçirdi. Burada bulunduğu süre içinde İtalyanca öğrendi ve hatırı sayılır sayıda çizimler yaptı.
Sanatçı, Paris manzaraları ve Gürcüstan’a adanmış kompozisyonlarını içeren çalışmalarını Salons d'autumne ve Salons des independants’de sergiledi.
Çalışmaları Fransız sanat eleştirmenleri tarafından başarılı bulundu. 1926 yılında Paris’teki Qu atre Chemins galerisindeki kişisel sergisini başarıyla tamamladı; resimleri Paul Signac tarafından satın alındı.
O, ana vatanı Gürcüstan’dan esinlenen iflah olmaz bir romantik ve bir şairdir.
Elena Akhvlediani’nin bugün birer şaheser olarak nitelendirilen resimleri bizler için paha biçilmez birer hediyedir. Elena Akhvlediani'nin resim galeri linki:
//www.parliament.ge/CULTURE/ART/PAINT/AKHV/akhv.html
Gaffar Yılmaz (Katamadze)