(Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi Kapsamında)
M.Bülent ÇOL
mehmetbulentcol@gmail.com
Eğitim hakkı, Birleşmiş Milletler Örgütü, Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütü, Avrupa Konseyi, Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı gibi örgütlerce kabul edilen belgelerde tanımlanmış, bildirge, sözleşme, tavsiye, karar, ilke, vb. nitelikte çok sayıda uluslararası ve bölgesel insan hakları belgesinde güvenceye alınmıştır. Eğitim hakkının düzenlendiği başlıca sözleşmeler arasında Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi, Türkiye’nin onaylamadığı Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklar Uluslararası Sözleşmesi, bazı maddelerine çekince koyarak onayladığı Çocuk Hakları Sözleşmesini saymak mümkündür.(Gülmez, 2000:3 )
İnsanın kendisini yeniden üretmesi sürecinin bir parçası olan eğitim, bireye sağladığı yararların yanında kollektif yararların gerçekleştirilmesini de sağlar. Bu niteliğiyle eğitim bireyi ve toplumu ilgilendiren iki yönlü bir süreçtir. Bireyi ilgilendirdiği yönüyle eğitim tercih özgürlüğünü gündeme getirir. Eğitim hakkının yararlanıcısı olan insanın, sürece katılımı, tercihlerini oluşturmasının olanaklarının yaratılması gerekir.
Toplumun her kesimini ilgilendiren eğitimin kollektif yararları gerçekleştirmesi, eğitim sürecinin özel alana terkedilmemesinin gerekçesini oluşturur. Eğitimin bu niteliği eşitlik sorununu gündeme getirir. Bu anlamda toplumun her üyesinin eşit koşullarda eğitim sürecinden yararlanabilmesi için uygun ortam ve koşulların yaratılması gerekir. Bu yönüyle eğitim sosyal hak olup, devletin eğitim sürecine karışmasını ve desteklemesini gerektirir. (Uluğ,2000:430–431)
Cinsiyet, renk, dil, din, soy, köken vb. özelliklerin yanı sıra, özellikle yaş yönünden de bir ayrım gözetmeksizin, eğitim hakkı tüm insanlara tanınmıştır. Eğitim, yalnız çocuklar ya da öğrenciler için değil, okul sistemi dışında, yetişkinler için de tüm yaşam boyunca kullanılması ve yararlanılması gereken bir araç, bir haktır.(Gülmez, 2000:311–312)
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesine ek 1 No. lu Protokolün (20.03.1952, Paris) 2. maddesinde eğitim hakkı; ‘‘hiç kimse eğitim hakkından yoksun bırakılamaz. Devlet, eğitim ve öğretim alanında yükleneceği görevlerinin yerine getirilmesinde, anne ve babaların çocuklarına, kendi dini ve felsefi inançlarına uygun olan bir eğitim ve öğretim verilmesini isteme haklarına saygı gösterir’’ şeklinde düzenlenmiştir. Madde, diğer uluslararası belgelerin, sözgelimi Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin aksine negatif ifade tarzını kullanmıştır.
Maddenin birinci cümlesi ile eğitim hakkı düzenlenmiş, herkese eğitim hakkı tanınmıştır. İkinci cümlesi ile de devletin eğitim alanındaki görevlerini yerine getirirken anne-babanın dini ve felsefi inançlarına saygılı olması gerektiği belirtilmektedir. Ancak her iki cümle de birarada değerlendirilmelidir.
Campbell ve Cosans davasında Divan, maddenin; ikinci cümlesi ile getirilen hakkın, birinci cümlesi ile düzenlenen eğitime ilişkin temel hakka bir ek olduğunu, ancak devlet düzenlemesini talep eden eğitim hakkını güvence altına alan birinci maddenin, hakkın özüne zarar vermemesi ve Sözleşmenin ve Protokollerin kabul ettiği diğer haklarla çelişmemesi gerektiğini belirtmiştir. (Gomien,:112)
Mahkemenin Kjeldsen Busk Madsen kararında; ikinci maddenin ikinci cümlesinin ‘‘herkeseeğitim hakkı tanıyan birinci cümle’’ ile birlikte okunması gerektiğini belirtmiştir. Aynı kararda, Sözleşmeci Devletlerin, eğitim hakkından yoksun bırakmama yükümlülüğü ile kendilerini bağladıkları, kendi egemenlik alanlarında bulunan herkes için, belirli bir zamanda varolan bir eğitim kurumuna girme, tamamlanan çalışmaların resmen tanınmasıyla alınan eğitimden bir menfaat sağlama hakkının güvence altına alındığı belirtilmiştir. (Doğru,1998: 217)
Mahkeme, Belçika’da Eğitim Dili davasında; ‘‘bu maddenin negatif ifade tarzıyla, Sözleşmeci Devletlerin, Devletin harcaması veya desteğiyle, belirli bir türde veya belirli bir düzeyde eğitim vermesinin istenebileceği bir eğitim hakkını tanımadıkları’’yorumunu yapmıştır. Aynı kararda maddenin birinci cümlesinin ‘‘ilk olarak belirli bir zamanda varolan bir eğitim kurumuna girebilme hakkını güvence altına aldığı… Toplumun kaynaklarıyla bireylerin ihtiyaçları açısından Devletin zamana ve yere göre değişebilecek düzenlemeler yapmasını gerektirdiği ve bu düzenlemelerin hakkın özünü zedelememesi Sözleşmedeki diğer haklarla çelişmemesi gerektiği’’ belirtilmektedir. (Doğru,1998:37,38)
Bu kararlara göre, her ne kadar maddenin birinci cümlesi eğitim hakkını güvence altına almışsa da, Sözleşmeci Devletlerin kendi olanaklarıyla ya da mali destek sağlayarak belirli bir türde eğitimi gerçekleştirmesini talep hakkını değil, var olan eğitim yollarından yararlanma hakkını kapsamaktadır. Bu yorumla eğitim hakkının veri düzenleme alanında, varolan eğitim olanaklarından yararlanma talebiyle sınırlandığı, bu sınırlamanın da başlı başına eğitim hakkının gerçekleşmesini etkileyeceği açıktır. Sosyal bir hak olan eğitim hakkı, toplumun kaynaklarıyla bireylerin ihtiyaçları arasındaki dengenin gözetildiği bir sınıra çekilmiştir.
Eğitim olanaklarından yararlanma konusunda kişiler arasında ırk, renk, dil, din, siyasal veya başka bir inanç, vb. nedenlerle herhangi bir nedenle ayrım yapılamaz. Ancak bu her türlü farklı muameleyi yasaklayıcı biçimde yorumlanamaz. Belçika’da Eğitim Dili Davası’nda, eğitim sistemi kuran bir Devletin bu kurumlara girişi şartlara bağlarken 14. madde anlamında ayrımcılık niteliğinde bir tasarrufta bulunamayacağı, ancak bunun her türlü farklı mumaleyi yasaklayıcı anlamda yorumlanmaması gerektiği, belirli bir farklılaştırmanın ancak hiç bir objektif ve makul sebebe dayanmıyorsa 14. madde anlamında bir ayrımcılık oluşturacağı belirtilmiş, makul sebebin belirlenmesinde; a) ele alınan tasarrufların amacı ile sonucu arasındaki ilişki, b) kullanılan araçlar ile gerçekleştirilmek istenilen hedef arasındaki orantılılık, c) söz konusu toplumun yaşamını kimleyen hukuki ve fiili unsurlara bakılarak değerlendirileceği belirtilmiştir. (Doğru,1998: 39)
Çocuğun eğitim ve öğretiminden asıl olarak anne ve baba sorumluyken, eğitim ve öğretime ilişkin düzenlemeleri yapmak ise önce devletin görevidir. Devlet, eğitim ve öğretim alanında yüklendiği görevlerini yürütürken, anne ve babaların dinsel ve felsefi inançlarına saygı göstermek zorundadır. Devletin belirli bir dini ve felsefi inanç konusunda fikir aşılaması yasaklanmaktadır. Bu anlamda öğretimin objektif, eleştirel ve çoğulcu bir tarzda yürütülmesi gerekir. Devlet eğitim ve öğretim alanında üstlendiği görevlerini yerine getirirken, programlarda yeralan bilgilerin aktarımının objektıf ve eleştirel olmasına dikkat etmek zorundadır.
Kjeldsen Busk Madsen kararında çocukların eğitim ve öğretiminden asıl olarak anne ve babaların sorumlu olduğunu belirten Mahkeme, müfredatı hazırlamak ve planlamanın ilkönce Sözleşmeci Devletlerin yetkisine girdiği yorumunda bulunmuş, devletlerin eğitim ve öğretim yoluyla, doğrudan veya dolaylı olarak, dinsel veya filozofik türden bilgi vermelerini engellemediği, bu madde ile anne babaların bu türden bir öğretimin müfredata konulmasına karşı çıkmalarına da izin vermediği; aksi taktirde kurumsallaşmış bütünsel bir eğitim uygulanamayacağını belirtmiştir. Ancak Devletin eğitim ve öğretim alanında üstlendiği görevleri yerine getirirken, müfredata dahil edilen bilgilerin objektif, eleştirel ve çoğulcu bir tarzda nakledilmesine dikkat etmek zorunda olduğunu ima etmektedir. Devletin anne-babaların dinsel ve felsefi kanaatlerine saygı göstermeyip, fikir aşılaması amacını izlemesi yasaktır. Aşılmaması gereken sınır budur.(Doğru,1998:217,218)
Eğitim hakkı, özel kurumlar aracılığıyla eğitim ve öğretimin yürütülebilmesini zorunlu kılmamakta, ancak bunun olmasını da yasaklamamaktadır. Belçika’da Eğitim Dili Davası’nda Mahkeme ‘‘2.Maddenin birinci cümlesinin tek başına ele alındığında, Devletleri özel okulları destekleme veya desteklememe konusunda serbest bıraktığından, destek alabilmek için gerekli şartları yerine getirmeyen okullardan desteğini çekmesi sorunu da bu madde kapsamına girmemektedir’’ yorumunda bulunmuştur. (Doğru,1998: 43)
Madde ‘‘özel okulların varlığını güvence altına almış değildir. Amaç daha ziyade, devlet okullarındaki ders programlarında ana-babanın inanç özgürlüğünü korumak, ona saygıyı sağlamaktır.’’(Gölcüklü-Gözübüyük,1998:380)
Campbell and Cosans davasında Divan ‘‘anne babanın dini ve felsefi inançlarına saygı yükümü(nün) eğitim ve öğretimin yanında okulların iç disiplin düzenini de kapsa(dığını)’’ belirtmiştir.(www.echr.coe.int, 2002: A 48, §33)
Aynı kararda Divan, fiziki disiplin cezası kullanımının maddedeki eğitim ve öğretim ile ilgili olduğu değerlendirmesinde bulunmuş, maddedeki eğitim, öğretim, felsefi inanç gibi kelimelere de açıklık getirilmeye çalışılmıştır. Buna göre;
Çocukların eğitimi, bir toplumda, yetişkinlerin gençlere inanç, kültür ve diğer değerlerin iletildiği bütün süreçleri kapsar, öğretim ya da öğrenim ise özellikle bilgi aktarımı ve entellektüel gelişime ilişkindir. .(www.echr.coe.int, 2002: A 48, §33)
İnanç kelimesi, Sözleşmenin 10. maddesinde kullanılan fikir ya da düşünce ile eşanlamlı değildir; daha çok, Sözleşmenin 9. maddesindeki düşünce, vicdan ve din özgürlüğünün teminatı olan ve belirli bir inandırıcılık, ciddiyet, bağlılık ve önem düzeyini içeren, inanç terimine benzemektedir. Maddedeki ‘‘Felsefi inançlar’’ ise çok çeşitli anlamlarda kullanılabilmekle beraber, demokratik bir toplumda saygıya değer ve insan onuruyla ters düşmeyen, ayrıca, çocuğun eğitim temel hakkıyla, birinci cümlesi baskın hale gelen Protokolün 2. maddesinin bütünüyle çatışmaması gereken inançları ifade etmektedir.(www.echr.coe.int, 2002: A 48, §36)
Belçika’da Eğitim Dili davasında bu terimlerin kapsamına ilişkin olarak ‘‘dinsel ve felsefi terimlerinin dil tercihlerini de kapsayacak biçimde yorumlanamayacağı belirtilmiştir.’’(Doğru,1998: 38) Devletler eğitim programının bütününde anne babanın dinsel ve felsefi kanaatlerine saygı göstermek zorundadırlar. Bu anlamda din eğitimi ile diğer konuların eğitimi arasında ayrım yoktur.(Doğru,1998:217)
SONUÇ:
İnsanın kendisini üretme sürecinin bir parçası olan eğitim, bireye sağladığı yararların yanında kollektif yararların gerçekleştirilmesini de sağlar. Bu niteliğiyle eğitim, bireyi ve toplumu ilgilendiren iki yönlü bir süreçtir. Bireyi ilgilendirdiği yönüyle eğitim, tercih özgürlüğünü, karar alma süreçlerine katılımı, tercihlerin oluşturulması olanaklarının yaratılmasını, çoğulculuğu, bireyin bu süreç içerisinde kendisini oluşturma, dönüştürme olanaklarını gündeme getirir.
Toplumun her kesimini ilgilendiren eğitimin kollektif yararları gerçekleştirmesi, eğitim sürecinin özel alana terkedilmemesinin gerekçesini oluşturur. Sosyal bir hak olan eğitim hakkı, devletin eğitim sürecine aktif katılımını, bizzat eğitim hakkının gerçekleştirilmesi için gerekli olanaklar yaratmasını, hakkın çiğnenmemesi için gerekli yasal ve yönetsel düzenlemelerin yapılmasını gerektirir.
Eğitim hakkı, insanlar arasında yaş, cinsiyet, renk, dil, din, ırk vs. yönünden bir ayrım gözetmeksizin tüm insanlara tanınmıştır. İnsanın kendini geliştirme süreciyle ilgili olan eğitim bu anlamda, salt okulla sınırlı bir alanda gerçekleşmez.
Mahkeme tarafından Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne ek 1 No’lu Protokolün 2. maddesinde düzenlenen eğitim hakkına ilişkin olarak geliştirilen yorumlar büyük ölçüde Belçika’da Eğitim Dili Davası, Kjeldsen Busk Madsen ve Campbell ve Cosans davalarında oluşturulmuştur. Diğer kararlarda genellikle sözkonusu başvurularda geliştirilen yorumların esas alındığı görülmektedir. Mahkeme tarafından başvuruların çoğunda eğitim hakkının ihlal edilmediğine karar verilmiştir.
Kararlarda eğitim hakkının kapsamı, maddenin negatif ifade tarzıyla düzenlenmiş olması gerekçesiyle, varolan bir eğitim kurumuna girebilme hakkı olarak belirlenmiştir. Böyle bir eğitim sistemi kuran bir devletin bu kurumlara girişi şartlara bağlarken 14. madde anlamında ayrımcılık niteliğinde bir tasarrufta bulunması yasaklanmıştır. Belirli bir türde ve düzeyde eğitimin gerçekleştirilmesi talep hakkı madde kapsamı dışında değerlendirilmiştir. Bu sınırlama başlıbaşına eğitim hakkının gerçekleşmesini etkileyen bir sınırlamadır. Sosyal bir hak olan eğitim hakkı, toplumun kaynaklarıyla bireylerin ihtiyaçları arasındaki dengenin gözetildiği bir sınıra çekilmiştir.
Çocuğun eğitim ve öğretiminden asıl olarak anne ve baba sorumluyken, eğitim ve öğretime ilişkin düzenlemeleri yapmak ise önce devletin görevidir. Devlet, eğitim ve öğretim alanında yüklendiği görevlerini yürütürken, anne ve babaların dinsel ve felsefi inançlarına saygı göstermek zorundadır. Devletin belirli bir dini ve felsefi inanç konusunda fikir aşılaması yasaklanmaktadır. Bu anlamda eğitimin objektif, eleştirel ve çoğulcu bir tarzda yürütülmesi gerekir. Devlet eğitim ve öğretim alanında üstlendiği görevlerini yerine getirirken, programlarda yeralan bilgilerin aktarımının objektıf ve eleştirel olmasına dikkat etmek zorundadır. Mahkeme kararlarında kurumsal ve bütüncül bir eğitimin, çoğulcu, eleştirel, objektif tarzda yürütülmesinin gerekliliği üzerinde durulmuştur.
Madde ile özel okulların varlığı güvence altına alınmamıştır. Madde hükmü özel kurumlar aracılığıyla eğitim ve öğretimin yürütülmesi zorunlu kılmamış, ancak bunun olmasını da yasaklamamıştır. Devletler, özel okulları desteklemek konusunda serbest bırakılmıştır. Mahkeme kararlarında destek alabilmek için gerekli şartları yerine getirmeyen okullardan desteğin çekilmesi sorunu da bu madde kapsamında değerlendirilmemiştir.
KAYNAKÇA:
Gülmez, Mesut, ‘‘Eğitim ve İnsan Hakları Eğitimi’’, İnsan Hakları, Yapı
Kredi Yayınları, Istanbul, Aralık 2000,
Uluğ, Feyzi, ‘‘Eğitim Hakkının Kullanımı Sorunu’’, Türkiye’de İnsan Hakları,
TODAİE, Yayın No: 301, 1.Baskı, Haziran 2000,
Gomien, Donna, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi Kısa Rehberi,
T.C. Kültür Bakanlığı Yayınları
(Çev.:Doğru, Osman(Ed.), İnsan Hakları Kararları Derlemesi,
İstanbul Barosu Yayınları, Cilt:1, Istanbul 1998
Gölcüklü, A. Feyyaz- Gözübüyük, A.Şeref, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve Uygulaması,
Turhan Kitabevi, Genişletilmiş 2. Baskı, Ankara 1998
(www.hudoc.echr.int/hudoc/default.asp?Cmd=Query12.04.2002)