Erdoğan ŞENOL (Davitadze)
Kimilerinin rüyalar ülkesi olarak da tanımladığı ve uzun zamandır gitmek istediğim Gürcüstan’ı görme fırsatını nihayet buldum. Arkadaşlarım Adnan Alişan (Alişanidze), Recep Şen (Çotradze) ve ben Erdoğan Şenol (Davitadze), 09.08.2005, 10.08.2005 tarihlerinde Artvin Merkez, Kafkasör, Borçka, Deviskel, Heba, Maradit, Klaskur, Karagöl, Maçaheli’yi gezdikten sonra, 11.08.2005 günü sabahı özel aracımızla Sarp sınır kapısından ata yurda, Gürcüstana giriş yaptık.
Arkadaşlarımın Gürcüstan’ı birçok kez ziyaret ermiş olmasına karşın ben ilk kez bu toprakları görecek olmanın heyecan ve mutluluğunu yaşıyordum. Sarp sınır kapısında bizi karşılayan Gürcüstan bayrağı, Gürcüce yazılmış hoş geldiniz yazısı, bu yazıyı okuyabilmenin gururunu ve Türkiyeli bir Gürcü olarak yaşadığım duyguları tarif etmem pek kolay değil. Anayurt Türkiye’den ata yurdu Gürcüstan’a girmiştim artık.
Batumi, dünyanın en güzel şehri.
Sınırdan geçtikten sonra Türkiye’den tamamen farklı bir atmosferin içinde buldum kendimi. Gürcü dilinin ve alfabesinin etkinliği kendini hemen gösteriyordu. Gürcüstan coğrafyası karşısında, güzelliklerinden övgü ile bahsettiğimiz Türkiyenin Doğu Karadeniz bölgesinin kıyı kesiminin oldukça zayıf kaldığını, Doğu Karadenizin ancak Türkiyenin diğer bölgeleri ile kıyaslanabileceğini, Gürcüstan ile karşılaştırılmasının mümkün olmadığını gördüm. Ayrıca Karadeniz kıyılarını nasıl tahrip ettiğimizi daha iyi anladım.
Batumi oldukça düzenli ve büyük denilebilecek çok güzel ve son yıllarda bir o kadar da bakımsız kalmış bir şehir. Ancak yeni imar faaliyetleri göze çarpıyor. Yolların yeniden asfaltlandığını binaların boyanmakta olduğunu gördük. Buraları 1990 yılından itibaren defalarca görmüş olan arkadaşlarım yeni iktidarın olumlu faaliyetlerinin fark edildiğini söylüyorlar. Denizi, limanı, atmosferi ve her şeyi ile Batumi adeta bir yeryüzü cenneti. Batumi’de ve diğer şehirlerde Gürcü mutfağının güzel lezzetlerini tatma fırsatı da bulduk. Çakapuli, haçapuri, satsivi, çadi, armut suyu, Tbilisi yolu üzerinde tandır ekmeği bunlardan bazıları. Helvaçauri’de konuk olduğumuz evde otururken kulağımıza gelen ezan sesine şaşırdığımı söyleyebilirim. Aynı zamanda Batumi’nin tek camisinde kandil gecesi yatsı namazını kılan toplam 10 kişilik cemaatten biri olma imkanı buldum. Her zaman anlatılan Gürcü misafirperverliğine Gürcü topraklarında şahit olduk. Gerek şehirde, gerekse köylerde, zengin-fakir tüm ailelerin sofra kültürlerine, misafire verdikleri değere hayran olmamak mümkün değil.
Tbilisi Gürcü tarihinin başkenti.
Batumi ve Helvaçauri’yi gezdikten sonra, Tbilisi’ye (Tiflis) gitmeye, Tbilisi dönüşünde atalarımın geldiği Keda ilçesine bağlı Tsoniarisi köyünü ziyaret etmeye karar verdik. Burada dedelerimle ilgili bazı bilgilere ve bu güne kadar öğrenemediğimiz Gürcüce soyadımıza (gvari) ulaşma ümidini taşıyordum.
Türkiyeli üç Gürcü olarak Batumi’den Tbilisi’ye yaklaşık beş saatte ulaştık. Yol boyunca gördüğümüz, kültürlü ve eğitimli Gürcü halkının yaşadığı şehirler ve köyler, doğal güzellikler oldukça etkileyici idi. Batumi-Tbilisi arasındaki karayolunun yenilendiğini görünce bunun Gürcüstan için inanılması zor bir yatırım olduğunu söyledi arkadaşlarım. Ancak yol boyunca gördüğüm Sovyet döneminden kalan birçok fabrika harabesi beni üzdü. Buraların Gürcüstan ekonomisine katkıda bulunmasını isterdim. Tbilisi’ye ulaştığımda kendimi buraya yabancı hissetmedim. Gürcülerin başkenti tarih kokuyordu. Burası bana göre kültürün de başkenti. Eski Tbilisi mahalleleri, tarihi kiliseler, şehre hakim noktalardaki Kartlis Deda ve Vahtang Gorgasal heykelleri, Tbilisi kalesi, hamamlar, şehri ikiye bölen Kura nehri oldukça etkileyici idi. Rustaveli caddesi, özgürlük meydanı (eski Lenin meydanı) vb. Tbilisi’nin görülmeye değer yerlerinden sadece bir kısmını oluşturuyor. Tarihi Metehi kilisesinin yanında bulunan kaldığımız otelin görevlisi genç kızın Türkiyeli Gürcü olduğumuzu ve Gürcüce konuştuğumuz için gösterdiği ilgi ve sırf bu nedenle konaklama ücretinde yaptığı fiyat indirimi bizim için oldukça anlamlı idi.
Tbilisi dönüşünde Kobuleti’de (Çürüksu) konaklamaya karar verdik. Tabiri caizse burası Gürcüstan’ın Antalya’sı ve tüm Gürcüstan’ın tatilcileri burada olduğu gibi Azerbaycan ve Ermenistan’dan çok sayıda turist var. Konaklama tesisleri açısından henüz yetersiz olan Kobuleti’de, tüm oteller dolu olduğundan kendimize bir gece konaklayacak oteli zor bulduk ve Gogitizde oteline yerleştik. Kobuleti’nin uçsuz bucaksız sahilini ve kalabalığını görünce çok şaşırdım. Karadeniz kıyısında böyle bir yer olacağına Türkiye’dekilerin inanması zor. Bizde Kobuleti sahilinde denize girerek buranın güzelliğinden faydalandık. Akşam saatlerinde sahilin müthiş kalabalığı, sabah saatlerine kadar süren eğlence, kaldığımız otel odasına kadar gelen müzik sesleri hala kulaklarımda.
14 Ağustos 2005 günü diğer arkadaşımızı Batumi’de bırakarak, Adnan Alişan ve ben, dedelerimin Türkiye’ye geldiği köy olan Keda ilçesine bağlı Tsoniarisi köyüne hareket ettik. Arkadaşım aynı yoldan Dandalo köyüne gittiğinden buraları görmüştü ve yolların çok bozuk olduğunu dört saatte ancak ulaşabileceğimizi söylüyordu. Ancak yolun birinci sınıf asfalt kaplanmış olduğunu görünce gözlerine inanamadım. Batumi’den Tsoniarisi’ye giderken, Helvaçauri’den sonra Çoruh nehrini ve ardından Çoruha dökülen Acara Suyunu membaı yönünde takip ederek Keda’ya ve sonra da köyüme (!) yaklaşık bir saatte ulaştık. Keda’da ve Tsoniarisi köyü yolu üzerinde gördüğüm iki yeni kilise ilgi çekici idi. Ortasından Acara Suyunun geçtiği Tsoniarisi köyünün merkezinde bulunan ikinci dünya savaşından kalma tankı görünce köyün merkezinde olduğumuzu anladım. Bu tank ikinci dünya savaşı yıllarında köy halkından toplanan paralarla alınarak Sovyet ordusuna verilmiş, savaş sonrasında ise Sovyet hükümetinden köyde muhafaza edilmek üzere geri istenen tank Tsoniarisi’nin merkezinde konuşlandırılmıştı. Köyün merkezinde bulunan üç Tsoniarisilinin yanına giderek onlarla konuşmaya başladım. Atalarımın bu köyden Türkiye’ye göç ettiğini ve burada sülalem ile ilgili bilgi edinmek istediğimi söyledim. Türkçe sülale adımız olan Kamburoğlu sülalesi ile ilgili bilgileri yoktu. Ancak köydeki yaşlılardan biri olan Celil Beridze ile görüşmemizi önerdiler. Konuştuğum kişilerden biri olan Tamaz Bolkvadze’yi yanımıza alarak, köy merkezine 3 (üç) km mesafede Varcanisi mahallesindeki Celil Beridze ile görüşmeye gittik. Celil Beridze, tankı köye getiren kişi olarak biliniyor.
Baba adı Davut, dedesinin adı Ahmet olan 94 yaşındaki Celil Beridze, yaklaşık 60 yaşındaki oğlu ve tüm ailesi bizi oldukça iyi karşıladılar. Tsoniarisi’nin en yüksek noktalarından birinde bulunan bu yoksul ailenin misafirperverliği, ısrarla tok olduğumuzu belirtmemize rağmen bizim için hazırladıkları güzel sofra ve ikramların bizim için anlamı büyüktü. Türkçe isimleri telaffuz etmedeki güçlükleri nedeni ile, (bir dönem Livaneli Gazetesinde de kullandığım) Tamaz ismi ile hitap etmelerini istediğimde oldukça memnun oldular. Üstelik yemekte Adnan ağabeyin ısrarı ile söylediğim suliko, şirakis velze gibi Gürcüstan şarkıları hepimizi oldukça duygulandırdı. Burada, sülalem Kamburoğulları ve Gürcüce sülale adımız-gvarimiz ile ilgili bir bilgiye ulaşamadım. Kamburoğulları sülalesinden şu anda bu köyde yaşayan yoktu. Ancak köy ile ilgili ve Türkiye’den tanıdığım bazı sülalelerle ilgili bilgilere ulaştım. Resuloğulları’nın “Kvirikadze”, Hocaoğulları’nın “Diasamidze”, Çhakoğulları’nın “Beridze”, Takizoğulları’nın “Takidze”, Cindaroğulları’nın “Çhaidze” olduklarını öğrendim. Küçücek Köyünde komşumuz olan Kvirhiloğulları’nın Tsoniarisi köyünde de komşumuz olduğunu önceden bildiğimden, Kamburoğulları ile ilgili bilgiye bu şekilde ulaşabileceğim ümidi ile bu sülaleyi sordum fakat şu anda köyde bu sülaleden kimsenin bulunmadığı söylendi. Ancak, yetmiş yaşlarındaki Kvirhiloğlu Rezo Makaradze’nin Batumi’de yaşadığını bize köyü gezdiren Tamaz Bolkvadze’den öğrenip adresini aldım ve Tsoniarisi’den ayrıldım.
Aynı gün akşam üstü konuk olduğumuz Helvaçauri’de bulunan ve yol arkadaşım Recep ağabeyin amcasının oğlu Dato Çotradze’nin evinde görüştüğümüz Dato’nun eniştesi Amiran Beridze Tsoniarisi köyünden ve aynı zamanda Celil Beridze’nin kardeşinin torunu idi. Amiran Beridze yıllarca Keda’da çalışmış ve Tsoniarisi’nin bu günü ve geçmişi hakkında bilgi sahibi idi.
Tsoniarisi büyük bir köy ve farklı mahallelerden oluşuyor. Şu anda yerleşim alanlarının bulunduğu Varcanisi, Abuketa, Kantauri gibi mahalleler ve merkez Tsoniarisi, Tsoniarisi köyünü oluşturuyor. Bu mahallelerin dışında, eskiden yerleşim birimleri olan ve özellikle Türkiye’ye yapılan büyük göçle ve sonrasında Batumi veya Gürcüstan’ın diğer yerleşim birimlerine yapılan iç göçle tamamen boşalmış olup artık hiç kimsenin yaşamadığı mahalleler var. Bunlardan biri; Tsoniarisi’nin hemen üstünde yer alan Satshovria. Buranın şu anda yayla yolu üzerinde, yayla öncesi geçici konaklanan bir yer olup göç öncesinde sürekli yaşamın bulunduğu ancak göçle birlikte tamamen boşalmış olduğu söyleniyor. Sasadilo keli (keli=boğaz), Tshamati, Vani denen eski yerleşim birimlerinde (mahalleler) de aynı şekilde artık hiç kimsenin yaşamadığı anlatılmıştır.
Amiran Beridze, tüm Gürcülerin Gürcüce soyadının (gvari) Osmanlı döneminde değiştirilerek –oğlu şeklinde sülale adlarının verildiğini, hatta aynı sülaleden olan bazı ailelerin farklı Türkçe sülale adı ile adlandırıldıklarını, kendilerinin Osmanlı dönemindeki Türkçe sülale adının Kazancıoğlu olduğunu, ancak dedelerinin Osmanlı öncesi adları olan Beridze’yi unutmayıp Osmanlı sonrası tekrar aynı ismi aldıklarını açıklamıştır. Tüm Acara’da Gürcüce soyadları değiştirilerek farklı Türkçe sülale adları verilirken, bölgede yer alan bazı Beylere ayrıcalık tanındığını, yöre halkının Müslümanlaştırılması karşılığında beylerin Gürcüce sülale adlarının değiştirilmeden korunduğunu, tüm Acara’da bu tür sülalelerin sayısının onu geçmeyeceğini, örneğin Abaşidze, Himşiaşvili gibi gvarilerin bunlardan bazıları olduğunu belirtmiştir. Yeniden Gürcüce soyadlarının alındığı dönemde genelde eski sülale adlarının alındığını, ancak bunu unutmuş olan bazılarını beğendikleri bazı Gürcüce soyadlarını almış olduğunu, hatta bazılarının dönemin güçlü sülalelerinin adlarını aldığını, bu nedenle tüm Beridze’lerin gerçek Beridze yada tüm Abaşidze’lerin gerçek Abaşidze olmayabileceğini belirtti.
Ben bir Davitadze’yim
Aynı akşam Amiran’ın da tanıdığı Rezo Makaradze’nin (Kvirhiloğlu) Batumi’deki evine gittik (Sulaberidzis No:17). Yolda, 23 Nisan 2005 Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı’nda Adapazarı’na Acara 9. İlköğretim okulu öğrencilerinden oluşan 40 kişilik folklor ekibini getiren öğretmen Guram Bolkvadze ile görüşüp onu da ekibe dahil ettik. Rezo Makaradze ve oğlu Levan Makaradze bizi oldukça sıcak bir şekilde karşıladılar. En çok merak ettiğim sorunun cevabını alacağım an, yani gvarimi öğrenme zamanı gelmişti artık. Türkçe sülale adı Kvirhiloğlu olan 1934 doğumlu, İzzet oğlu Rezo Makaradze ile yaptığım görüşmede, yanımızda oğlu Levan Makaradze, arkadaşım Adnan Alişan, Amiran Beridze ve Guram Bolkvadze vardı. Sülalem ile ilgili gerekli bilgiyi kendisine verdiğimde Rezo amca kendinden oldukça emin bir şekilde Kamburoğulları’nın kendileri ile komşu olduklarını ve eski Gürcüce sülale adlarının “Davitadze” olduğunu söyledi. Kendisinin bu bilgileri büyüklerinden almış olduğunu ve Kamburoğulları’nın (Davitadze) yaşadığı yerin adının “Kehivri” olduğunu, Kehivri yakınındaki Kindzakauri Mahallesinde ise Kvirhiloğulları’nın (Makaradze) yaşadığını anlattı. Bu bilgileri aldığım anda yaşadığım duyguları kelimelere sığdıramam. Geçmişi olmayanın geleceği de olmaz. Değiştirilmiş, unutulmuş yada unutturulmuş olsa da her Gürcünün mutlaka bir Gürcüce soyadı var ve ben gvarisini önemseyip bilenlerden olduğum için kendimi mutlu ve şanslı kabul ediyorum. Kehivri mahallesi (alan adı yani –ubani-) ile yan yana Cami mahallesi anlamındaki Caimela Mahallesi (ubani) bulunduğunu Caimela’nın Değirmencioğulları sülalesinin yaşadığı yer olduğunu, Değirmencioğulları’nın da Davitadze olduğunu anlatı Rezo Makaradze. Yani Tsoniarisi’deki Davitadze’ler Osmanlı döneminde sülale adları değiştirilip Türkçe isimler verilince ikiye bölünmüş ve bir kısmı Kamburoğlu, bir kısmı da Değirmencioğlu adını almıştı. Rezo Makaradze, Rus ordusu geldiğinde Değirmencioğulları’nın 37 kg altınına el koyduklarının büyükleri tarafından anlatıldığını ifade etmiştir. Kamburoğulları’nın (Davitadzeler) Kehivri Mahallesindeki komşularının; Mezarcıoğlulları (Gogitizde), Matiroğulları (Bolkvadze), Çurçheloğulları (Kvirikadze) olduğu anlatılmıştır. Kehivri Mahallesi bitişiğindeki Caimela’da Kamburoğulları ile aynı sülale olan Değirmencioğulları’nın komşularının ise Şişmanoğulları (Halvaşi) olduğu belirtilmektedir. Kehivri Mahallesine yakın bir başka mahalle olan Basilauri’de ise Takizoğulları’nın (Takidze) yaşadığı anlatılmıştır.
Tsoniarisi köyünde Celil Beridze, Tamaz Bolkvadze, Tsoniarisi’li Amiran Beridze ve Rezo Makaradze ile yapılan görüşmelerde alınan bilgilere göre Tsoniarisi’li sülalerin bazılarının adları şöyledir; Bolkvadze (Dişlioğlu ve Matiroğulları), Makaradze (Kvirhiloğlu), Gogitizde (Mezarcıoğlu), Davitadze (Kamburoğulları, Değirmencioğulları, Velioğulları, Delimemişoğulları), Takidze, Baramidze, Beridze, Basiladze, Tedoradze, Halvaşi, Abaşidze, Palavandişvili (Pehlivanoğlu), Tsulukidze, Papunidze, Kvirikadze (Resuloğlu, Çurçheloğlu), Diasamidze (Hocaoğulları, Demiroğlu), Baidze.
93 harbi olarak bilinen ve 1877-1878 Osmanlı-Rus savaşı sonrasında yaşanan büyük göç ile birlikte köyün %80’inin Türkiye’ ye göç ettiği, kalan %20’ sinin de kendilerini korumak amacı ile köyü boşaltarak daha yükseklerde bulunan Şvahevi ve Hulo çevresine gittikleri belirtilmektedir. “Bazı mahallelerde bir tek insan kalmamış ve karşıdaki mahallede dağlardan ayıların inerek terkedilmiş evlerin önünde bulunan buğdayları topladıklarını bulunduğumuz yerden görmüşler” diyor Tsoniarisi sakinleri. O dönemde boşalan birçok mahallenin de bugün sadece adları kalmış. Savaş sonrasında sular durulunca Şvahevi ve Hulo çevresine gidenlerin tekrar köylerine döndükleri anlatılmıştır. Daha sonra ise, köydeki nüfusun yetersizliği nedeni ile Tsoniarisi’deki bazı ailelerin, Şvahevi’den ve Hulo’dan bazı aileleri getirerek Tsoniarisi’ye yerleştirdikleri anlatılmıştır.
Şu anda Tsoniarisi köyünde bulunan ve Türkçe sülale adları Velioğlu ve Delimemişoğlu olan iki sülalenin de bu günkü Gürcüce soyadlarının Davitadze olduğu ancak bu iki ailenin Tsoniarisi’in yerlisi olmayıp, sonradan Şvahevi’den gelmiş oldukları anlatılmıştır. Tsoniarisi’nin yerlisi olan Davitadze’ler yani Türkçe sülale isimleri ile Kamburoğulları ve Değirmencioğulları’ndan şu anda Tsoniarisi’de yaşayan olmadığı gibi, bu sülalelerden Türkiye’ye göç etmeyip sonradan Batumi’ye veya Gürcüstan’ın diğer şehirlerine-köylerine yerleşenler olabilir. Şvahevi’den Tsoniarisi’ye gelerek yerleşmiş olan Davitadze’lerin (Delimemişoğulları ve Velioğulları) bizimle (Kamburoğulları ve Değirmencioğulları) akrabalıkları var ise bunun çok daha eskilere dayandığı, eski tarihlerde Davitadze’ lerin ayrılarak bir kısmının Tsoniarisi’de, bir kısmının Şvahevi’de yaşadıkları kabul edilebilir. Çünkü dünyada olduğu gibi Gürcüstan’da da iş ve dış göç tarih boyunca devam etmiştir. Günümüzde Giresun’da, Sakarya’da, İstanbul’da veya başka İllerde yaşayan, kısacası Türkiye’nin değişik şehir ve köylerine dağılmış bulunan, Türkçe ismi ile Kamburoğlu sülalesinin, 14 Ağustos 2005 günü yeniden öğrendiğimiz Gürcüce soyadımızı (gvari), geldiğimiz ülkeyi, bölgeyi, köyü ve mahallenin adını çocuklarına mutlaka öğretmeleri gerekmektedir.
Türkiye ve Gürcüstan’ın birbirleri için önemi büyük.
Sarp sınır kapısından Tbilisi’ye kadar özel aracımızla gezerken polis yada sivil hiçbir sorunla karşılaşmadan rahatça seyahat etme imkanı bulduk. Türkiye’de yaşayan herkesin, özelliklede Gürcü kökenlilerin Gürcüstan’ı ziyaret etmelerinde fayda var. Bunu yaparken, eğer Gürcüstan’la ilgili bilgileri olmadığı halde önyargıları varsa bu önyargılarından kurtulmaları, farklı bir ülkeye gittiklerini unutmamaları gerekir. Türkiye’ye bakarak Gürcüstan hakkında ve hatta Türkiye’deki Gürcülere bakarak Gürcüstan’da yaşayanlar hakkında karar verilemez. Gürcüstan halkının eğitim ve kültür açısından bizden çok ileride olduğunu belirtmiştim. Ancak inancımız ve yaşam tarzı açısından bizim alışkanlıklarımızdan farklı bazı alışkanlıklarına takılıp kalmamalıyız. Türkiye’deki birçok Gürcünün aksine Onların Müslüman veya Hıristiyan olmaları ile ilgilenmiyorum. Herkesin inancı kendine ve Gürcü olmaları benim için yeterlidir. Onlara, kendileri talep etmedikleri takdirde bu konularda ders vermeye veya bir şeyler öğretmeye kalkmamalıyız. Eğitimli, sosyal ve kültürel açıdan bizim ilerimizde olan bu insanlara bir şey verecek seviyede olup olmadığımızı düşünmeli incinebilecekleri davranışlara yeltenmemeliyiz.
Gürcüstan Türkiye’nin en iyi komşusudur. Türkiye ve Gürcüstan gelecekte de dostluklarını ve işbirliğini geliştirip halklarının refah ve mutluluğunu artıracaktır. Bizler Türkiye’ye göç etmiş Gürcülerin torunları olarak bu dostluğun ve işbirliğinin harcını oluşturduğumuzun farkında olmalıyız. Yaşadığımız sürece her iki ülkenin de vatanımız olduğunu bilmeliyiz. Türkiye’nin temel unsurlarından biri olarak burada yaşarken Gürcü kimliğimizi ve geldiğimiz ülkeyi unutmamalıyız. Aksi taktirde kendi geçmişimizi ve kültürümüzü reddetmekle, yabancı olmakla kalmayız. Art niyetli bazı grupların ve cahillerin yönlendirmeleri ile ata yurdumuz Gürcüstan’a ve geçmişimize düşmanlık beslememiz imkansız olmaktan çıkar.
Ata yurdu Gürcüstan’ı ziyaret etme fırsatı bulduğum için kendimi şanslı sayıyor ve şimdiden bu güzel ülkeye tekrar gitmenin planlarını yapıyorum.
Ağustos 2005
Gülay Koseeren(Anne soyum Beridze) 3 Yıl Önce
Dedemiz Esed Beridze,Cüruksu (Kobilet),Çarlık Rusya'nin yıkilma sürecinde Stalin ile karşı karşıya gelir.Ailesini topraklarını savunur adamlariyla..Çatışır Ruslarla..Ve ailesini geride bırakarak,(kardesleriDavut,Dursun,Hurşit Beridze)Türkiye'ye iltica eder..Sinop'a yerleşir..Yine ayni bölgeden birlikte kactikları Cellâtogulları sülalesinin kızı (anneannem)ile evlenirler.. Sinop Ordu Köyü ve Tosunbey Köyü'ne yerleşirler.. Dedem,çok az konuşan,sert mizaçlı bir kişilik sergilemis,ancak saygin bir nâm salmış bir aile kurmuş..Soyadı kanunu ile ÖZDEMIR soyismini almıstır. Ailenin bizim kuşak bireylerinden Batum'a gidenler olup,akrabalara ulaďinca onlar da Turkiye'ye gelir ve rahmetli annem bir iki kisi ile görüşmüş,aglayarak mutluluğunu ifade etmisti..Ancak,bundan ötesi olmadi..Bizler Gürcü dilini konusamiyor ve anlamıyoruz..(Babamızın Gürcü olmayışı nedeniyle evde konuşulmadı..Annem de önemsemedi sanırım.zira ailede bilenler hayli fazla)..Dilerim bir gün bu akrabalarımızla kucaklaşırız..