17. yüzyıl Türk gezgini Evliya Çelebi elli yılı aşkın bir süre Anadolu, Avrupa, Balkanlar, Arabistan, Kırım ve Kafkasya’yı dolaşmış, kaleme aldığı “Seyahatname”si özellikle Osmanlı Devleti’nin komşularıyla ilişkilerini yansıtması açısından bugün bile ilgiyle okunan bir yapıt olma özelliğini korumuştur.
Evliya Çelebi gezdiği yörelerin yönetimini, ileri gelen ünlülerini, ünlü ailelerini anlatmış, bu yörelerin giyim kuşam, eğlence, toplumsal davranışlarıyla, coğrafi özellikleri konusunda ilginç bilgiler vermiştir. Renkli ve sürükleyici üslup, yazarın ve Seyahatname’nin bir başka önemli özelliğidir.
Bu sayıdan başlayarak yazarın, Kafkasya, Karadeniz ve çevresiyle ilgili anı ve gözlemlerine yer vereceğiz.
Trabzon'dan iki yüz adam ile, beş parça Laz menkisile kayıklarına tamamen silahlı olarak binerek limandan çıktık. Allah'a sığınarak kuzey tarafına umut yelkenleri açtık. Değirmenderesi limanına geldik. Trabzon'a yakın büyük bir limandır. Yine kuzeye giderek "Şane" kasabasına vardık. Buna "Rovşe" limanı derler. İyi yataktır. Dağları, taşları bütün ormanları fındıklıktır. Sane fındığı her yerde ünlüdür. Buradan ileriye giderek Sürmene'ye geldik.
Sürmene Kalesi: Burası Trabzon'a bağlıdır. Fatih tarafından fethedilmiştir. Kalesi Rumlar tarafından yaptırılmış olup, Hersekzade Ahmed Paşa'nın eliyle fethedilmiştir. Subaşısı, yüz elli akçelik kadısı, dizdar ve neferleri ardır. Ama ayanı yoktur. Altı rüzgâra kapalı, güzel demir tutar, yataklı büyük limanı vardır. Ama batı ve yıldız rüzgârlarından biraz etkilenir. Üç, dört demir bırakmak gerekir. Buradan ileri giderek Mahnoz nahiyesine geldik. Burası da Trabzon sınırları içinde olup, altmış parça mamur köyleri vardır. Dağları baştanbaşa fıstık ağaçlarıyla örtülüdür. Buradan kalkarak "Fenli Provoli" kasabasına geldik. Trabzon'a bağlı büyük bir nahiyedir. Halkının tamamı Çiço'dur. Buradan da hareketle Rize'ye vardık. Oradan ileri giderek Huban kasabasına geldik. Burası Trabzon toprağında, deniz kıyısında bağlı, bahçeli güzel bir yerdir. Halkının çoğunluğu Çağta Lazıdır. Bir kısmı da Rum'dur. Buradan ileriye Günye kalesine vardık.
Sağlam kale Günye: Trabzon eyaletinde ve Batum sancağı dahilindedir. Paşasının ayrıca hası vardır. 13 zeamet, 53 timardır. Çeribaşısı ve alaybeyisi asker olur. Ayrıca paşasının da üç yüz kişilik askeri vardır. Ama Megrelistan (Mekrilistan) sınır olduğu için, sefere katılmazlar. Bu kaleyi korumakla görevlidirler. Beş yüz kadar kale neferi vardır. Bir bölük dergâh-ı âli yeniçerileri, sekiz yüz neferi ile çorbacıları, gece gündüz nöbet beklerler. Yüzelli akçelik kazadır. Nahiyeleri, hep silahla konuşan asi Çiço Lazlarıdır. Kadısının senelik 500 kuruş geliri vardır. Beyinin yedi bin kuruş... Kalesi deniz kıyısında, dört köşe, taş bir binadır. Birçok kereler Kazaklar istila edip yağmalayarak harap etmişlerdir. Bu kale, Çoruh ırmağının kıyısındadır.
Çoruh ırmağı: "Çuy-i ruh"dan bozmadır ki "can ırmağı" demektir. Erzurum'un batısında Çağna Koyulhisar (Şebin Karahisar) dağlarından toplanıp akarak, Bayburd şehrinin içinden geçer. İki tarafında mamur evler vardır. Daha sonra Bayburd kalesinin kayaları altından geçip "Lazki" vilayeti sınırında nice köy ve kasabaların bağ ve bahçelerini sulayarak, bu Günye kalesi yanında Karadeniz'e dökülür. Geçit vermez, köprü tutmaz bir büyük ırmaktır. Nice Laz kayıkları bu ırmaktan başyukarı doğru tarafına ve Megrelistan sınırına tuz, demir, diğer aletler ve silah götürerek Megrelistan ve Gürcüstan'ın şimşir, bal ve süzme bal, kadın ve erkek esirleriyle değişip ticaret yaparlar. Bu şehri seyrederek Gümrü adlı yerden Çoruh ırmağına girip, bir gün doğuya giderek Megrelistan sınırına geldik.
Burası Hoş Eda adlı bir beyin sınırıdır. Dağları baştanbaşa şimşirliktir. Mamur, cevizli, bahçeli köyleri vardır. Beylerinin köylerinde bir gece yattık. Bize fazlasıyla itibar ve ikram ettiler. Hasılı, buradan öte Megrelistan vilayetinde yetmiş parça şehir gibi köyler seyrederek yine Günye kalesine geldik. Oradan bütün arkadaşlarımızla Trabzon'a gittik. Hakir Günye Ağası Zenberekcibaşı bölüğü ile Azak seferine memur oldum. Azak seferine giderken Abaza vilayetinde konakladığımız yerler: Evvela on parça Laz menkisilesine üç yüz kadar tüfekli yeniçeri ve hakirin beş adet Gürcü kölesi birlikte bindik.
Menkisile gemileri: Bu gemiler Çoruh ırmağı kıyısında yetişen kaba kavak ağaçlarından üç parça olarak yapılır. Bir tahtası, tekne gibi altındadır. Birer tahta da yanlardadır. Ama çok büyük tahtalardır. Gemilerin kenarları, iki adam kalınlığında kamış ve hasır sazlardan örülmüştür. Denizin dalgaları, o kamışlardan geminin içine giremez. Bu gemiler, Karadeniz fırtınasında mantar gibi yüzerler. Kıçı, başı belli olmayan bir çeşit kayıklardır. Bu denizlerde isimlerine "Menkisile" derler. Yüz adam alırlar. Bunlara Günye kalesinde iyi bir günde kalkıp, bütün işimizi Cenab-ı Hakka havale ederek, kıble rüzgârıyla Çoruh ırmağını geçtik. Yine Megrelistan sınırındaki Savkari iskelesine geldik. Limanı vardır. Onu geçerek Handıra iskelesine vardık ki, limanı yoktur. Sivri iskele: Limanı ve yıkık bir değirmeni vardır. İçinde Megrel (Mekril) çobanları koyun, keçi kışlatırlar. Buradan Rabça iskelesine vardık. İskelesi yokmuş. Ama harap, büyük bir kalesi vardır.
Saydığımız bu beş iskelenin hepsi de Megrelistan sınırındadırlar. Mamur yerleri yoktur. Ancak Temmuzda ve hasat mevsiminde, bezirgân gemileri buralara tuz, kapkacak, silah getirip, kız ve oğlan ile değişirler. Bağlarında bağlı, bahçeli asi Megrel köyleri vardır. Deniz kadar asker olsa, dağlarına çıkmak imkânsızdır. Kırk, elli bin kadar silahlı halkı vardı. Günye'den yüz mil uzaklıkta olan bu beş iskeleyi bir gün bir gecede geçip, ertesi günü Faşe Çayına vardık.
Faşe Çayı: Bu, Tuna kadar geniş bir ırmaktır. Bazı yerleri bir mil kadar geniş, en dar yeri yarım mildir. Derinliği, sekiz-on kulaç kadar gelir. İçinde Megrelistan ve Abaza vilayetine giden gemiler gezer. Yüz mil kadar yukarıya giderler. Karadeniz'in poyraz sonunda körfez bir yerdedir. İstanbul ile buranın arası bin üç yüz mildir.
Karadeniz'in bir ucu bu çaydır. Çıktığı yerler Megrelistan, Gürcüstan, Doğudan, Kabartay Çerkesistanı arasındaki Elburz Dağından, Obur Dağından, Sadşe Dağlarından biriken dereler olup, güneye doğru akarak Megrel ile Abaza arasında denize dökülür. Doğu tarafı baştanbaşa asi Megrel köyleriyle doludur. Batı tarafında Abazaların Çaçlar aşireti oturur. İki tarafı da ormanlık olduğundan, Abazalar Megrelleri, Megreller Abazaları kaçırıp esir tüccarlarına satarlar. Bazı tarihçiler bu Faşe Çayı için, "Hazer Denizi" dedikleri gibi Şirvan, Keylan, Demirkapı deryasının ayağıdır ki Karadeniz'e dökülür derler. Amma bu Faşe nehri âb-ı hayat kadar tatlıdır. Keylan deryası Karadeniz'den küçücük bir parçadır ki yılan zehiri gibi tuzludur. Hazer Denizi ile Karadeniz arası onbeş konaklık yerdir. Ama ihtimaldir ki, Hazer Denizi Elburz Dağları altında akarak, yer altından yol bulup Karadeniz'e dökülebilir. Ama acılık, tatlılık yönünden bu söz düşünülemez.
Bu çayı geçerek batıya yöneldik. Tam bir gün Karadeniz kıyısına takip ettikten sonra, Abaza vilayetine vardık.
Evliya Çelebi Seyahatname'sinde
mamuli, Nisan-Haziran 1997, sayı 2