Fahrettin Çiloğlu birçok ilki gerçekleştirmiş bir ansiklopedist. Gürcü kimliği, Gürcüce’den çeviri yapan çok az sayıdaki çevirmenlerden biri olmasına sebep. Şiir çevirileri Cumhuriyet'in Kitap Eki'nde yayımlanıyor.
Gürcü Edebiyatını Nasıl Bilirsiniz?
Röportaj: Selen TOKCAN
BİRGÜN - 08.10.2004
Fahrettin Çiloğlu birçok ilki gerçekleştirmiş bir ansiklopedist. Gürcü kimliği, Gürcüce’den çeviri yapan çok az sayıdaki çevirmenlerden biri olmasına sebep. Şiir çevirileri Cumhuriyet'in Kitap Eki'nde yayımlanıyor. Çiloğlu tarafından hazırlanmış 'Kurtuluş Savaşı Sözlüğü' ise, Kurtuluş Savaşı'na dair Türkiye'de yapılmış ilk özel adlar sözlüğü niteliğinde. Çiloğlu'nun yeni çıkan kitapları, 'Nisan Şiirleri', 'Aşksız Mutluluk Yoktur' ve 'Beni Bırak Uzaklara' yine birer ilk, çünkü aynı anda üç yeni kitap yayımlamak pek de aşina olunan bir durum değil. Hele de AnaBritannica ve çeşitli ansiklopedilerin yayın kurullarında görev almış bir ansiklopedici tarafından yazılmış olmaları hiç mi hiç vâki değil...
-Kurtuluş Savaşı Sözlüğü hazırlamak fikri nereden çıktı? Türkiye'de bu sözlüğün bir benzeri daha yok bildiğim kadarıyla...
1996 yılında benden Kurtuluş Savaşı ile ilgili metinler istenmişti, Kurtuluş Savaşı'na dair bir CD-ROM çalışması için. Çıkış noktam bu çalışma oldu aslında. Daha sonra bir ansiklopedici olmamdan ötürü, özel adlar sözlüğü olarak niteleyebileceğimiz türde bir çalışmaya dönüştürme şansım oldu. Kurtuluş Savaşı üzerine ansiklopedik tarzda pek çok eser var, ama özel adlar sözlüğü olarak bu ilk çalışma...
-Üç yeni kitabınız çıktı… Ansiklopedi dilinden sonra şiir, öykü gibi çok farklı bir dil gerektiren, imgelerin ön plana çıktığı yazım türlerine geçmek iddialı bir geçiş değil mi?
İlginç bir geçiş olduğu doğru. Ansiklopedi piyasasında da herkesin bir ortak kanaati vardır, ansiklopediciliğin insanın dilini kuruttuğu yönünde. Yani edebi dilden uzaklaşır ansiklopedide çalışanlar. Fakat ilk defa kitap olarak yayımlanmış olsa da, benim şiir yazmam ansiklopediciliğimden daha eskiye dayanır... Sanrım bu biraz da insanın eğilimiyle de ilgili bir durum, bir de, Gürcü Edebiyatı'ndan çeviriler yapıyor olmam da etkili oldu dilimin esnekliğini korumamda. Tüm bunların dışında, biz Gürcüler hayal gücü daha geniş insanlarız... (Gülüyor)
Öykülerim zaten yayımlanıyordu. Şiirlerim de öyle... "Aşksız Mutluluk Yoktur" daha çok güncelerim gibi... Onlar daha önce hiçbir yerde yayımlanmamıştı... Aslında onları kitaplaştırmak istemiyordum, önce şiirleri bir araya getirdik, sonra öyküleri toparladık, sonra iş bir anda güncelere de geldi. Aralıklarla basılmaları düşünülüyordu, ama galiba o sıra matbaanın çok fazla işi yoktu, hepsi birden geldi...
-Gürcü Edebiyatı dediğimiz şey nedir? Neden hiç bilmiyoruz?
Gürcüstan diye bir ülke var, 1500 yıllık da bir edebiyatı var... Çok gelişmiş bir dili var. Ama Türkiye'de bunun neden bilinmediği sorusu, Sovyetler Birliği dönemiyle açıklanabilir. Eskiden Sovyet Cumhuriyetleri'nin bütün ürünleri hep Moskova'dan geçtiğinden, kimisi için Moskova kapısını geçemediği söylenir. Geçenlerde Sovyet diye bilinir. Gürcü sineması için de aynı şey geçerlidir. Çok gelişmiş bir sinemadır, ama herkes Sovyet filmi diye bilir... Evet Sovyet filmidir, ama Sovyetlerde ki hangi halkın, hangi Cumhuriyetindir diye sorulduğunda kimse bilmez... Edebiyatta da bu böyle.
-Bir de çevirmen sıkıntısı var sanırım. Sizin dışınızda Gürcüce'den çeviri yapan kişiler var mı?
Elbette, çeviri sıkıntısı olduğu da bir gerçek. Benim dışında Gürcüce'den benim kadar çok çeviri yapan birini ben tanımıyorum, duymadım. Türkiye'de birkaç Batı dili dışındaki dillerle çok ilgilenilmemesi sebep bu duruma. Burada bir şey daha eklemek lazım, Türkiye'de Gürcü Edebiyatı'ndan çevrilmiş eserler, Gürcüce'den değil, Almanca'dan ya da başka bir dilden çevriliyor. Çevirinin çevirisi yapılıyor yani... Hal böyle olunca da anlam değiştikçe değişebiliyor tabii. Bu noktada çevirmenin niteliği çok önemli oluyor...
-Sizin öyküleriniz, şiirleriniz Gürcüce'ye çevriliyor mu?
Ocak 2005’te ilk kez olacak böyle bir şey. 'Kral Solomon' diye bir hikâye yazdım, Gürcü biri tarafından yapıldı çevirisi. Fakat Gürcüce halini okuduğumda çok şaşırdım, çünkü benim esprili bir dille yazdığım kısımlar çok ciddi bir dille anlatılmış. İşte demin de söylediğim gibi çevirmen çok önemlidir edebiyatta. Benim mizah kullanarak yazdığım bir hikâye, Gürcüstan'da yaşayan, oranın kültürüyle beslenmiş bir çevirmen tarafından bambaşka algılanabiliyor ve dolayısıyla o mizah gidip, yerine çok trajik bir hikâye geri geliyor.
-Günlük hayatta kullanmadığınız bir dile nasıl bu kadar hakim oldunuz?
Bir kere Gürcü bir ailenin çocuğuyum. Evde hep konuşulan dildir Gürcüce. Bugün Türkiye'de kullanılan Gürcüce'nin edebiyat diliyle uzaktan yakından bir ilgisi yok. Türkiye'deki Gürcüce modern dili takip edememiş, Osmanlı sınırlarında kalmış hep. Türkiye'de konuşulan Gürcüce çok eski bir dil. Ben dili kendi çabalarımla geliştirdim. Yeni bir alfabe öğrendim. Bol kitap okudum. Edebiyatla yakından ilgilendim.
-"Dilden Dile Edebiyatta Gürcülerin Tarihi" diye bir araştırma kitabınız var... Gürcü Edebiyatı'nın nasıl bir yapısı var biz de biraz öğrensek hazır sizi yakalamışken?
Şiir ağırlıklı bir edebiyat olduğunu söyleyebilirim. 13. yüzyılın başında Şota Rustaveli tarafından yazılmış "Vephistkaosani" (Kaplan Postlu Şövalye) Gürcü şiirinin doruk noktalarından biri sayılır. Çok önemsenir. O kadar önemsenir ki yakın tarihlere kadar evlenen bütün Gürcü kızlarının çeyizine bu kitap konurmuş. Sonrası Gürcüstan'ın savaşların içinde olduğu bir dönem, dolayısıyla bir duraksama yaşanıyor. Ama iyi çıkış yapan şairler hep var. 19. yüzyıldaysa özel bir önemi var Gürcü Edebiyatı'nın, çünkü Çarlık Rusya'sı içinde yer alan Gürcülerin ulusal bağımsızlığını sağlayan yazarlar ön plana çıkmaya başlıyor. Türkiye'de de benzer bir durum vardır, Namık Kemal gibi... Sonrasında da Sovyet dönemi var. Sovyetler'in ideolojisi içinde kalmış yapıtlar geliyor. Fakat okunduğunda, incelendiğinde görülüyor ki aslında 50'lerden sonra bütün yazarlar o belli kalıpları zorlayarak yazmaya çalışıyorlar...
-Gürcüstan’ın da içinde olduğu Gürcüce’nin esprilerinden de yararlanarak bir şeyler yazmayı düşünüyor musunuz?
Şu an 'Sınır Hikâyeleri' adı altında öyküler yazıyorum. Bu hikâyelerde, mekâna dair çok doğrudan bir adlandırma söz konusu değil. Ama sınırın iki yanıyla ilişkili, önceden bir bütün gibi görünen bir toprağın bölünmesi üzerine birbirinden ayrı düşen insanlar var bu hikâyelerde. Bu hikâyelerden ilk üçü Adam Öykü'nün Kasım-Aralık sayısında çıkacak. Yine aynı temayı işleyen "Eylül’den Önce Eylül’den Sonra" adlı öykü ise Yapı Kredi Yayınlarının "Kitap-lık" dergisinde yayımlanacak.... Ama roman yazmak bana çok çekici gelmiyor. Kısa öyküleri daha çok seviyorum...
İlgili Galeriler