Türk-Gürcü ilişkilerinin birkaç yüzyıllık geçmişi olmasına karşın, iki ulus arasındaki yazınsal ilişkiler oldukça yakın bir dönemde başlamıştır.
ŞEYTANIN TAŞI
ÖNSÖZ
Türk-Gürcü ilişkilerinin birkaç yüzyıllık geçmişi olmasına karşın, iki ulus arasındaki yazınsal ilişkiler oldukça yakın bir dönemde başlamıştır. Tbilisi Devlet Üniversitesi'nde ve Gürcüstan Bilimler Akademisi'nde birer Türkoloji bölümünün bulunması, Gürcüstan'da göreceli olarak daha erken tarihlerden başlayarak Türk yazınının tanınmasını beraberinde getirmiş, buna karşın Niyazi Ahmet Banoğlu'nun 1940'lardaki girişimleri bir yana bırakılırsa, Türkiye'de Gürcü yazınına ilgi ancak 1960'larda başlamıştır. Bu gecikmede Türkiye'de Gürcüceden çeviri yapabilecek çevirmenlerin bulunmaması da önemli rol oynamıştır. Nitekim Türkçeye çevrilmiş Gürcü yapıtları arasında en çok ilgi gören Dumbadze'nin Güneşi Görüyorum (1969) adlı yapıtı Almancadan çevrilmiştir.
Gürcü yazınının Türkiye'de tanınmaması, şüphesiz büyük bir eksiklikti. Bunu farkeden Ahmet Özkan Melaşvili, İbrahim Goradze ve Hayri Hayrioğlu gibi çevirmenler, Gürcüceden çeviriye yöneldiler. Ahmet Özkan, Gürcüstan (1968) adlı yapıtında, Gürcüstan'ı genel olarak tanıtırken Gürcü yazını üzerine de bilgiler vermiştir. Öte yandan Aleksandre Kaz-begi'nin Elguca ile Mzağo (1973) adlı yapıtını ve Çveneburi dergisinde Şota Rustaveli'nin Kaplan Postlu Kahraman (Vephis Tkaosani) adlı manzum yapıtından bazı bölümler yayımladı. İbrahim Goradze ise Yusuf Pağava'dan Sönmeyen Ocak'ı (1977), Simon Kvariani'den Büyük Savaşçı, Giorgi Saakadze'yi (1980) Türkçeye çevirdi. Hayri Hayrioğlu da bazı Gürcü masallarını Tembel Adam (1983) ve Güneşin Kızı (1986) adı altında yayımlayarak Türkçeye kazandırdı.
Gürcü yazınının Türkçede tanıtımı bu kadarla kalmadı kuşkusuz. Gürcüstan'a çeşitli vesilelerle davet edilen Türk yazarları, Gürcü yazını ve tiyatrosu üzerine, daha çok anı ve izlenimlere ağırlık veren yazılar yayımladılar, örneğin, değerli yazar Ömer Faruk Toprak, Gürcüstan ile ilgili anılarını Temmuz 1979'da Politika gazetesinde yazdı. Zeynep Oral Milliyet Sanat Dergisi'nde, Refik Erduran Güneş Gazetesinde, Gürcü tiyatrosunu tanıtan; Necati Cumalı (Revizyonist adlı kitabında), Tarık Dursun K. (Yeni Ortam Gazetesinde) ve Haldun Taner gibi yazarlar da Gürcüstan anılarını dile getiren yazılar yazdılar. Hayati Asılyazıcı, Maya dergisinin Ocak- Ağustos 1969'da çıkan sayılarında yayımlanan gezi notlarında Gürcü tiyatrosu ve yazınına geniş yer verdi. 1987'de İlia Çavçavadze'nin doğumunun 150. yıldönümü kutlamalarına katıldı ve dönüşünde Broy dergisinin Aralık 1987, Ocak ve Şubat 1988'de yayımlanan 26-28. sayılarında özellikle Gürcü tiyatrosunu konu alan "Gezi Notlarfnı yayımladı. Aynı vesileyle Gürcüstan'a davet edilen Aziz Çalışlar, aynı derginin Ocak 1988 sayısında İlia Çavçavadze üzerine bir yazı yazdı. Derginin aynı sayısında Hasan Çelik ve Tahsin Saraç'ın birlikte Gürcüceden çevirdikleri şiirler yer aldı. Batı Almanya'da yaşayan Fakir Baykurt da İlia Çavçavadze'nin 150. doğum yıldönümü kutlamalarına çağırılan Türk yazarlarındandı. 4 Aralık 1987'de, Batı Almanya'da yayımlanan Türkiye Posfası'nda Çavçavadze ağırlıkta olmak üzere Gürcü yazarlarını tanıttı. Gene Batı Almanya'da yayımlanan Yazın dergisinin Aralık 1987 tarihli 28. sayısında İlia Çavçavadze, Şubat 1988 tarihli 29. sayısında çağdaş Gürcü şairi Pridon Halvaşi üzerine bir değerlendirme yazısı yazdı ve Halvaşi'nin bazı şiirlerini yayımladı.
Gürcüceden Türkçeye çevrilen az sayıdaki yapıttan biri olan Şeytanını Taşı, çağdaş Gürcü yazarı Miheil Cavahişvili'nin Türkçeye çevrilen ilk yapıtıdır. Kitapta yer alan öykülerde toplumun alt kesiminden insanların yaşamından kesitler verilmektedir. Türk-Gürcü yazınsal ilişkilerinin yeni köprü taşlarını oluşturacak olan yeni kitaplarda buluşmak umuduyla.
Fahrettin Çiloğlu
MİHEİL CAVAHİŞVİLİ (1880-1937)
Miheil Cavahişvili, 1880'de Tbilisi'nin güneyinde Şerakva köyünde doğdu. Varlıklı bir köylü olan babası Saba, oğlunun tarımla ilgilenmesini istemediğinden onu Kırım'daki bağcılıkla ilgili bir yüksekokula gönderdi. Daha lise yıllarında şiirler ve öyküler yazan Cavahişvili, yazar olmayı amaçlamıştı. Bu yüzden bağcılık mesleğini sevmedi. Kırım'daki öğrenimini sürdürürken, babasının ölümü üzerine köyüne döndü. Kısa bir süre sonra da annesini kaybetti, öğrenimini bırakarak bağ ve bahçe işlerinin başına geçmek zorunda kaldı. Yazar olarak ilk ürünlerini 21-22 yaşlarında veren Cavahişvili, yayınlanan ilk öykülerinden olan "Çançura" ile büyük bir başarı kazandı. Halk kitlelerinin savunuculuğunu yapan ama bu yüzden iktidarın baskılarına uğrayan Cavahişvili, Fransa'ya kaçarak 1907'de Paris Üniversitesi Edebiyat Fakültesi'ne girdi. Buradaki öğrenimini tamamladıktan sonra, on beş yıl hiç ürün vermedi. Yazarın bu suskunluğu kuşkusuz yazmayı bırakmış olmasından değildi. On beş yıl boyunca, halkının yaşayışı ve kültürü üzerine sürekli araştırmalar yapan Cavahişvili, daha yetkin olarak yazmaya başladı. Ama yayımladığı yapıtlarla yine iktidarın tepkisini çekerek tutuklandı ve Tbilisi'de Metehi Kalesi'ndeki cezaevine hapsedildi. Cezaevinde yazdığı altı ciltlik yapıtından özellikle "Arsena Marabdeli" ve "Kadının Yükü" halk arasında çok ünlendi. I.Dünya Savaşı'nda serbest bırakılarak Kızılhaç'ta görevlendirilen Cavahişvili, öykülerinden başka birçok roman ve oyun da yazmıştır. Yapıtları geniş halk kitlelerince beğenilmiş ve hayranlıkla okunmuştur. Fransızcanın yanı sıra Türkçeyi de bilen ve halkına büyük yararlıkları dokunan bu ünlü yazar, 1937'de ölmüştür.
Eser: ŞEYTANIN TAŞI
Yazarı: Miheil Cavahişvili
Türkçesi: İbrahim Yavuz Goradze
Yayınevi : Total Müşavirlik
Cumhuriyet Cd. Selbaşı Sk. No:20
Harbiye-İstanbul
İlgili Galeriler