Kar Öyküleri

Günlerdir Uçinmaçini’yi düşünüyorum. Sabah akşam. Yattığımda. Uyandığımda. Kahvaltı ederken. Yemek yerken. Tuvalette bile. Her yerde onu düşünüyorum. Uçinmaçini’yi... Nerede olduğumu, ne yaptığımı unutuyorum bazen, Uçinmaçini’yi düşünmekten.

Kar Öyküleri
26 Kasım 2003 Çarşamba 16:54

FAHRETTİN ÇİLOĞLU
[email protected]


UÇİNMAÇİNİ 

Günlerdir Uçinmaçini’yi düşünüyorum. Sabah akşam. Yattığımda. Uyandığımda. Kahvaltı ederken. Yemek yerken. Tuvalette bile. Her yerde onu düşünüyorum. Uçinmaçini’yi... Nerede olduğumu, ne yaptığımı unutuyorum bazen, Uçinmaçini’yi düşünmekten.

İlk kez onunla nerede, nasıl karşılaştığımı anımsamıyorum. Kimdi Uçinmaçini, neydi? Neden şimdi bütün zamanımı, beni, düşüncelerimi, hayallerimi tutsak ediyor. Ne istiyor bu Uçinmaçini benden!

Âşık olduğumda da aynı şey gelmişti başıma. Aşk da bir Uçinmaçini olmalı. Uzaktan bakardım “Uçinmaçini”ye. Uzaktan baktığımda ona deli gibi âşık olduğumu hissederdim, ama herhangi bir nedenle yanında, yakınında olunca sıradan biri gibi davranırdım. Kendisine âşık olduğumu fark etmesin isterdim. Oysa bütün zamanımı, kendimi, benliğimi, hayallerimi, ona tutsak etmiştim. O her şeyimdi, öte yandan hiçbir şeyim. Uçinmaçini de böyle olmalı. Her şey ve hiçbir şey.

Kar yağıyor. Günlerdir kar yağıyor. Uçinmaçini karla birlikte gelmiş olmalı, bütün zamanımın, düşüncelerimin, “ben”imin, hayallerimin içine karla birlikte girmiş olmalı. Gözlerimi sabitliyorum yağan kara. Güçlü ışık gibi gözümü alıyor kar. Buna rağmen kapatmıyorum, kırpmıyorum gözlerimi, ısrarla bakıyorum. Kar taneleri giderek tek bir, kocaman bir kar tanesine, bir buluta, beni de içine alan bir buluta dönüşüyor. Yalnızca beyazlığı görüyorum, hiçliği, yitmişliği, yokoluşu... Sanırım görünmez oluyorum. Uçinmaçini örtüyor beni, içine alıyor. Uçinmaçini’nin bir hiçlik, bir yokoluş olduğunu anlıyorum.

Görünmezlik içinden, yokoluş içinden belirmeye başlıyor Uçinmaçini. Önce uzun saçları çıkıyor beyazlar içinden. Upuzun. Kızıl. Sonra yüzü beliriyor Uçinmaçini’nin. Beyaz, bembeyaz bir yüz. Kızıl saçları, kızıl kirpikleri. Bu beyaz, yokoluş, hiçlik, görünmezlik beyazı değil, varoluş, varlık, görünürlük beyazı olmalı. Beyaz giysisinin kollarından yavaşça dışarı çıkıyor elleri. Uzun tırnakları kızıla boyalı. Ellerini uzatıyor ve ellerimi tutuyor. Beyazın soğukluğunu hissediyorum, soğuk yakıyor ellerimi. Kızılın sıcaklığını hissediyorum, sıcak ellerimi yakıyor. Gözlerine bakamıyorum Uçinmaçini’nin.

- Sen Uçinmaçini’sin değil mi, diyorum.
- Hayır, diyor, ben Uçinmaçini değilim.
- Hayır, diye itiraz ediyorum, hayır, hayır! Sen Uçinmacini’sin. Biliyorum, sen Uçinmaçini’sin.

Gülümsüyor Uçinmaçini. Yalnızca gülümsüyor. Elleri, beyaz giysisi, kaşları, kirpikleri, yüzü, saçları geri çekiliyor sonra, beyazlığın içine. Beyazlık bulut, bulut kocaman kar tanesi oluyor. Kocaman kar tanesi parçalanıyor kar tanelerine.

Günlerdir kar yağıyor. Toprak karı örtünüyor, görünmez kılıyor kendini. Ben Uçinmaçini’yi düşünüyorum günlerdir.

KACİ
Bunca kar neredeydi bugüne değin. Nerede saklanıyordu. Sanki dünyanın bütün kağıtlarını, beyaz bulutlarını kağıt öğütme makinesinden geçiriyorlar da bırakıyorlar üstümüze. Böyle olmalı, yoksa kar taneleri neden bunca farklı olsun.
Bugün öğütülen kağıtlar, bulutlar, bir masal kitabı olmalı. Pencereye yapışıp kalan kar tanesinin garip bir biçimi var. İnsan da, insan değil. Ayakları ters. Topuğu önde, parmakları, ayak ucu arkada. Ayaklarıyla yapışıp kaldı pencerenin camına. Ürkütücü bir yüzü var. Seyrek dişleri, patlak gözleri. Ama ben değil, o ürküyor nedense!

- Sen Kaci olmalısın, diyorum.
- Boş ver, diyor, kim olduğumu, beni buradan kurtar. Kollarım aşağıya düştü, bir an önce onlara kavuşmalıyım. Yere inemezsem, eriyip gidecekler. Beni kurtar, yoksa...

Beni tehdit edecekti, son anda bana ihtiyacı olduğunu hatırlamış olmalı ki, sözlerini tamamlamıyor.
- Endişelenme, hiçbir şey erimiyor. Kolların da erimez. Bana kim olduğunu, ne olduğunu söyle. Sonra seni kurtarırım. Sen Kaci’sin değil mi?
- Ama, diyor, ben kendi adımı söylersem, yok olurum. Bunun ne önemi var zaten.
- Tamam, diyorum, o halde sen Kaci’sin. Biliyorum, adını söyleyemezsin. Söylersen, bu senin sonun olur.

Ve ona Kaci’leri anlatmaya başlıyorum:
“Bir zamanlar dünyaya Kaci’ler hakimmiş. Onların korkusundan karıncalar bile yerinden kıpırdayamazmış. Kaci’ler bütün canlıları diri diri yermiş. Yedikçe de çoğalırlarmış. İnsanlar toprak altındaki evlerde yaşar, ama korkularından dışarı çıkamazlarmış. Sonra Upali’nin buyruğuyla bir kadın farklı bir çocuk dünyaya getirmiş. Çabucak büyümüş bu çocuk. Güçlü mü güçlüymüş. Söktüğü gibi bir ağacı omzuna alabilirmiş. Adı Amirani imiş. Upali iki de Angelozi göndermiş. Artık büyümüş olan Amirani, bu iki Angelozi’nin de yardımıyla, Gece ile Gündüz’ü bir araya getirerek bir kılıç yapmış. Kılıç, sahibinin aklından geçeni hemen yerine getiriyormuş. Bir kurtarıcı olan Amirani bütün Kaci’leri kılıçtan geçirmiş, birkaçı kaçabilmiş ancak. Kaçanlar dağlardaki kayalara, kayaların yarıklarına sığınmış.”
- Sen arta kalan birkaç Kaci’den biri olmalısın.

Kaci, bir yandan cama yapışmış olan ayaklarını kurtarmaya çalışıyor, öte yandan mırıldanıp duruyor.
- Bütün bunları o nereden biliyor, bütün bunları o nereden biliyor...
Gidip camı tıklıyorum.
- Biliyorum, çünkü o masal kitabını ben çevirmiştim.
Kaci yere düşüyor. Aynı anda penceremin camına yeni bir kar tanesi yapışıyor.


KAR KRALİÇESİ

Gökyüzü halısının son tozlarını silkeledi Tanrı. Kar dindi. Beyaz yeryüzünü, daha soğuk bir yüze dönüştürüyor ay ışığı. Nesneler uzun gri gölgeler bırakıyor. Ayaz, yalnızlığı daha bir koyulaştırıyor. Tek başıma kalmaktan korkuyorum. Bunca beraberlikten sonra...

- Biraz daha kalsan, diyorum.
- Üzgünüm, diyor, kalamam. Gitmek zorunda olduğumu biliyorsun. Kar dindi.
- Biliyorum. Gitmek zorunda olduğunu biliyorum. Kim bilir, bir daha ne zaman görüşebiliriz.
- Kim bilebilir ki! Kimse bilemez. Hiç kimse.

Hazırlanmış bile. Pijamalarımı çıkarmış, beyaz giysisini giymiş, öylece duruyor orta yerde. Yanına gidiyorum, sarılıyorum. Dışarıya bakıyor, yeryüzünü örten gümüşi yorganın üzerinden kayıp gidiyor bakışları. Önce gözleriyle gidiyor sanki, gitmesi gereken yere.
- Kar Kraliçesi’nin masalını biliyorsun değil mi, diye soruyor.
- Bir Kar Kraliçesi olduğunu biliyor muyum sence!

Oturuyoruz. Uzun süre susuyor. Bakışlarını gene uzağa dikiyor, giderek daha da uzağa. Sonra anlatmaya başlıyor:

“Kar Kraliçesi Dedopali, bir ölümlü olan Fani’ye âşık olur. Tanrılar bu aşkı onaylamaz. Buna rağmen Dedopali, ilk karda Fani ile bir araya gelir ve mutlu günler geçirir. En çok, Fani’nin pijamalarını giymekten hoşlanır. Kar dinince, Dedopali Karlar Ülkesi’ne dönmek zorunda kalır. Öfkeli Tanrılar, asi Kar Kraliçesi’ni cezalandırmak için Fani’nin ülkesine bir daha kar yağdırmazlar. Kar Kraliçesi de Fani’yi bir daha göremez.”
Anlattığı masalı defterime not ederken, kalemi elimden alıyor ve bir asaya dönüştürüyor. Sonra asasını üç kez yere vuruyor. Güçlü bir ışık gözlerimi alıyor, geriye yerde duran kalem kalıyor.

Adam Öykü
Temmuz-Ağustos 2003


Etiketler; #Kar Öyküleri

İlgili Galeriler
Yorum Ekle
İsim
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.