Şavşat-İmerhevi'de Yaşayan Gürcülerin Bir Yılı -3-
Şavşat-İmerhevi'de Yaşayan Gürcülerin Bir Yılı -3-
Kenan YAŞAR (URBENİDZE)
[email protected]
Haziran-Temmuz Aylarında Neler Yapılır?
Artvin'in okuma-yazma oranı sıralamasında ön sıralarda olduğunu hemen herkes bilir. Şavşat'ı, bir öğretmen fabrikasına benzetebilirsiniz. Ebesi, hemşiresi, doktoru, mühendisi, bürokratı öğretim üyesi. Her düzeyde insan yetişmiştir Artvin ilinden. Hopa'da çay tarlasında, Borçka'da maskesiyle arı kovanının başında, Yusufeli'de sarp kayadaki zeytin ağacının dibinde karşılaşabilirsiniz bu insanlarla. Sohbet etmekten alıkoyamazsınız kendinizi. Murgullu yüreğinde işler bakırı, kurşun renginde akar Murgul çayı yürek burkarak. Cehennem deresinden geçerken ürperirsiniz. Ardanuç'a varmak üzeresiniz. Varıp güler yüzlü dost insanlara merhaba demek üzere. Arhavi'ye gelince Küçük İstanbul'a çıkmış adı. İşçiler çalışır çay fabrikalarında. Genç kızları, delikanlıları sahilde.
Memleketimin her yöresinde görebilirsiniz Ankara'yı, İstanbul'u, İzmit'i... İnsanların yüzlerinde saklıdır bu şehirler. Göç etmiş iş bulabilsin diye, azıcık da olsa maaşı olsun diye, çocukları daha çok okusun diye...
Haziran'da, yüzleri daha keyifli güler köylere servis yapan şöförlerin. Gurbetten yolcu vardır çünkü. Hem de bol bol. Tıklım tıklım gelir otobüsler Hopa dağını aşarak. İnsanların memleketine gelme sevinçleri, eş-dost karşılaşmaları, üniversiteli arkadaşlarını yıllar sonra görmeler. Memleketimden (güzel) insan manzaraları.
İmerhevililerin iş telaşı hiç bitmez, onlar gurbetten gelen yakınlarını beklerken, çayırda otlar bel hizasına gelmiştir. Nisan'da ekilen tarlalarda mısır, artık çapalanmalıdır. Yani zaman, çayır biçme (çalo-ba) ve tarla çapalama (pheka) zamanıdır. Kazma sapı onarılmalı, tırpanlar bilenmelidir.
Seher vakti, omuzunda tırpanıyla gider çayıra İmerhevi insanı. Tırpanını dövdükten (kodva) sonra kol çıkarmaya başlar çayırda. Sıra sıra kollan çayırın yüzüne. Vücüdunun, hemen hemen bütün kasları çalışır. Güneş doğuncaya dek tamamlar işinin önemli kısmını.
Çayır biçmek, erkeklerin yaptığı bir iştir ancak -seyrek de olsa- bu işi kadınlar da yapar. İş, çayırın biçilmesiyle bitmez, aksine otlar haşır neşir olmaya henüz başlamıştır. Otlar, çabuk kurusun diye çayırın yüzüne dağıtılarak yayılır, hava durumuna göre birkaç gün öyle bekler sonra ters yüz edilir. Bu işleri çoğunlukla kadınlar yapar. Daha sonra, kurumuş otlar yığın haline getirilir. Yığın halindeki otlar ise, İmerhevi'nin birçok köyünde uygun bir yöntemle "horomi" denilen bağ (balya) haline getirilir. Arazisi düz ve geniş olan köylerde horomi yapılmayabilir. Çünkü buralarda otların otluğa (merek) taşınması, yığınlar halinde gerçekleştirilebilir. Bu durumda taşıma hayvan gücü ile sağlanır. Engebeli ve dar arazili köylerde insan, sırtında taşır.
İnsan sırtında ot nasıl taşır?
Yeterince kalın bir ip "U" şeklinde serilir, üzerine horomlar dizilir. Horomlar iple bağlandıktan sonra, yük taşımaya hazır hale gelir. Horomlanmış otlar taşındıktan sonra yerde kalan döküntü otlar da tırmıklanır.
Eğer bu işler kalabalık gruplar halinde yapılırsa iş şenliğe dönüşebilir, ama yalnız yapılıyorsa çekilmez olur.
Köylerdeki çayırlar biçilip otlar yerine yerleştirildikten sonra yaylalardaki çayırlar biçilmeye başlanır. Son yıllarda pek değil, ama yirmi yıl öncesine kadar yayladaki çayır biçme işi tam bir şenlikti. Yayladan bütün köylü, garmoni eşliğinde oyunlar oynayarak çayıra giderdi. Öğlene kadar neşe içinde çalışma devam eder, öğlen olunca taze yoğurt, mısır ekmeği (çadi), peynir eritmesi (gamdnari pşvinila) yenilirdi. Bu arada çocuklar ormanda, joli , tikurdzena ve çam sakızı toplardı. İnsanlar sevinçten kicin ederlerdi. Akşam olunca gruplar halinde yine neşe içinde ve huzurlu olarak yaylaya dönerlerdi. Akşam yemeğinden sonra yine şenlik vardı. Meydanda kocaman bir ateş yakılır etrafında oyunlar oynanırdı. Hele bir de "Berobana" yapılırdı ki, onun unutmak mümkün değil.
Berobananın aktörleri, halka halinde oyun oynayan halkın arasına, kılık değiştirerek katılan iki erkekle iki kadından ve yüzlerini kömürle boyamış, eli sopalı, korumacı gençlerden oluşturdu. Yüzü boyalı gençlere "tura" denirdi. Oyundaki kadınlarsa, kadın kılığına girmiş erkeklerdi. Kostümlü bir erkek (beri) yine kostümlü bir kadının (dodopali) eşiydi. Eşeğe bindirilen "dodopal"lar "beri"leriyle beraber, "tura"ların koruması eşliğinde oçiravaya, oyun oynayan halkın arasına girerlerdi. Bu esnada herkes coşar ve hep bir ağızdan kicin ederlerdi. Kadın erkek genç yaşlı demeden herkes oyun oynardı. Oyun bir süre böyle oynandıktan sonra yine heyecanlı sahneler başlardı. Etrafındaki gençlerden biri, oyun oynayan dodopallardan birini, sopalı korumacıları atlatarak kaçırınca halk "Dedopali meipares! Dedopali meipares!" diye bağırıp eğlenirdi. Kaçırılan dedopali, "tura"lar tarafından geri alınmaya çalışılırdı. Bu sefer de gençler oyundaki diğer Dedopali'yi kaçırmaya çalışırlardı.
Dedopali kaçırmayı başaran gençler, halk tarafından takdir edilir, alkışlanırdı. Herkes eğlenir oyun böylece sürer giderdi. Anlatılan oyun Balıklı köyünün (Tzkarsimeri), Şoltishevi mahallesinin yaylasında, çocukluğumda yaşadığım ve izlediğim bir oyundur. Diğer köylerde de benzer oyunların oynandığı bilinmektedir. Berobana oyununun sosyolojik analizi de yapılabilir diye geçiriyorum içimden ancak oyunun; geçmişi ve gelişimi ile ilgili detaylı bilgiye sahip olmadığımdan şimdilik buna cesaret edemiyorum. Bu işi konunun uzmanı bilim insanlarına bırakmak en doğrusu.
İmerhevi'nin en önemli özelliklerindendir yaylacılık ki, baş rolü kadınlar oynar. Süt sağmak, ahır temizlemek, sabahın beşinde kalkıp aynı işleri tekrarlamak, çocuk bakmak, yayık yaymak, peynir yapmak gibi daha birçok benzeri işi başarıyla yapar yöre kadını. Bunlar yetmezmiş gibi, kışlık çorap, kazak, yelek gibi el emeği göz nuru isteyen giysiler üretir kalan zamanında. Durmak, dinlenmek bilmez. Geçim denen şeyin ağırlığını iyi bilir. Genç kızlarsa etamin işler, hayallerinin resmini çizerler delikli kumaşa. Hele bir de yaşı sekseni geçmiş genç kadınlar vardır ki, yaylada rehberlik ederler. Hato Nene'yi hatırlıyorum. Yaylayı çok severdi. Belinden rahatsızdı, dik duramazdı ayakta ama eğilmiş halde dahi çok dinç görünür çabuk yürürdü. Her yıl, bir dahaki sene yaylaya gelmeyeceğinden, artık çok yaşlandığından, söz eder dururlardı. Ama o, inadına yaylada olurdu her seferinde. Hayatının son dönemlerinde unutkan olmuştu. Köye dönme zamanı:
"Köye dönüyoruz Hato Nene!" dediklerinde, Hato Nene:
"Guşin artzamuvelit?" (daha dün gelmedik mi?) deyip itiraz ederdi.
Sonraki sayıda, Ağustos-Eylül döneminin işlerini, eğlencelerini ve dertlerini paylaşmak üzere...
Not: Berobana oyunu ile ilgili bilgiler için seksen yaşındaki babaannem Hikmet Yaşar'a teşekkür ederim.
1- joli: Dağ çileği.
2- Tikurdzena: Kuşüzümü
3- Kicin etmek: Coşkudan kaynaklanan bir tür nida.
4- Oçirava: Yaklaşık bir metre uzunluğunda sağlam kalasın ucu, uygun biçimde kesilerek bir çıkıntı oluşturulur. Bu kalasa "zirvana" denir. Uzun bir sırık burgu ile ortasından yarıya kadar delinir ve zirvanaya geçirilir. "T" şeklinde oluşan bu düzeneğe oçirava denir. Gençler uzun sırığa her iki taraftan
asılarak sırığı döndürürler. Oçirava'nın kurulduğu yer düz ve geniş bir alandır. Zamanla bu alanın adı da oçirava olarak kalır.
Çveneburi Kültürel Dergi
Ocak-Haziran, Sayı: 58-59
İlgili Galeriler