Neredeyse eve girecek dut,
Başımı okşayacak neredeyse...
Seslenip göz kırpıyor sürekli
Ulu ağaç, zümrüt yeşili...
DUT
Neredeyse eve girecek dut,
Başımı okşayacak neredeyse...
Seslenip göz kırpıyor sürekli
Ulu ağaç, zümrüt yeşili...
Nasıl fısıltılar duyuyor kulaklarım?
Nasıl fısıltılar? Dağlayıcı, yakıcı...
Neredeyse eve girecek dut,
Elini belime dolayacak neredeyse...
ÖLÜLERİN GÜNEŞİYİM
İki dünyanın, iki dünyanın sınırıyım ben,
Yüreğim, niçin hüzünleniyorsun?
Işığı solmuş, ışığı ölmüş ölülerin güneşiyim.
Benim ışıklarımda oynaşıyor serçeler...
Siklamenlerin, siklamenlerin tohumları çatladı,
Buhar olup uçuyor toprağın ıslak nefesi;
Derenin şarkılarında uyuyor bıldırcınkılavuzu...
Coşkuyla dinliyorum serçelerin cikciklerini...
Yeşeriyor, duyuyorum otların nefesini,
Ama... Yüreğim niçin hüzünleniyorsun hâlâ?
Gül dalındaki kuru tohumları
Gagalayıp götürdüler serçeler...
İki dünyanın, iki dünyanın sınırıyım ben,
Yüreğim, niçin hüzünleniyorsun?
Işığı solmuş, ışığı ölmüş ölülerin güneşiyim.
Benim ışıklarımda cıvıldaşıyor serçeler...
Gürcüceden çeviren: FAHRETTİN ÇİLOĞLU
İlgili Galeriler