Son yıllarda özellikle Azerbaycan ve Özbekistan'da tarih yazımı, Türkçülük ve milliyetçilik konularında yoğunlaşan Büşra Ersanlı Behar, Gachechiladze'nin The New Georgia: Space, Society, Politics adlı kitabı üzerine yazdı. Kitabın kısa sürede Türkçeye kazandırılması dileğiyle...
Son yıllarda özellikle Azerbaycan ve Özbekistan'da tarih yazımı, Türkçülük ve milliyetçilik konularında yoğunlaşan Büşra Ersanlı Behar, Gachechiladze'nin The New Georgia: Space, Society, Politics adlı kitabı üzerine yazdı. Kitabın kısa sürede Türkçeye kazandırılması dileğiyle...
Kafkas ülkelerinin siyasi kaderleri birbirine benzer. Özellikle yirminci yüzyılın başında kısa bir süre yaşadıkları bağımsızlık deneyimleri (1918-1921 arası) Azerbaycan'da, Ermenistan'da ve Gürcüstan'da her biri farklı kültüre, farklı dine, farklı dile ve farklı alfabeye sahip olan bu üç küçük ülkede benzer dinamikler yaratmıştır. Sovyet öncesi ve sonrası ekonomik ve stratejik özel öneme sahip bu bölgede özgün bağımlılıklar ve özgün milli kimlikler gelişmiştir. Sovyet döneminde dünyanın, farklı kültürel zenginlikleriyle tanıyamadığı ve büyük bir "komplo"nun küçük aktörleri gibi gösterilen bu üç ülke 1990'larda tüm dünya ile tanışma fırsatı buldu. Özellikle Türkiye için birçok bakımdan çok önemli olan bu ülkeler hakkında ancak geçtiğimiz yıllarda bazı yayınlar yapılmaya başlandı. Bu ülkeler üzerine yıllardır çalışan uzmanlar yeni dönemi de değerlendiren bazı kitapları İngiliz dilinde yayımladılar. Bunlar henüz dilimize çevrilmedi. Azerbaycan için Audrey Altstadt, Ermenistan için Ronald Suny ve Gürcüstan için Revaz Gachechiladze akla gelen ilk isimlerdir.
Son yıllarda Gürcüstan üzerine bir telif iki de çeviri yapıldı ülkemizde. 1993'de Fahrettin Çiloğlu'nunDilden Dine, Edebiyattan Sanata Gürcülerin Tarihi (ANT yayınları) telif olarak, 1997 yılında David Marshall Lang'ın Gürcüler'i (Ceylan Yayınları) ve Niko Berdzerisvili ile Simon Canaşia'nınGürcüstan Tarihi (Sorun Yayınları) çevrilerek yayınlandı.
Biz bu yazımızda, beşeri coğrafya uzmanı olan Revaz Gachechiladze'nin Gürcüstan üzerine yazdığı The New Georgia: Space, Society, Politics adlı kitap üzerinde duracağız. Özellikle yeni dönemin dinamiklerini, sorunlarını ve Gürcüstan'ın özelliklerini coğrafya-tarih çerçevesinde özgün bir biçimde ele alan bu kitabın da dilimize çevrilmesi çok yararlı olacaktır. Profesör Gachechiladze'nin uzmanlık alanı beşeri coğrafya; bu çerçevede demografi ve sosyal çatışma alanları, mekansal/sosyal farklılaşma konularında son on yılda bizzat yaptığı ya da yönettiği birçok araştırma var.
Yeni Gürcüstan'ın mekân, toplum ve siyaseti, davranışçı bir bugüncülüğe saplanmadan ya da tarihsel bir determinizme kaçmadan adil ve dengeli bir üslupla yazılmış. Özellikle Gürcüstan'ı bilmeyen kişilerde güven uyandıran bir anlatıma sahip. Kitap, ince siyasal ve tarihsel yorumlarla beslenmiş, zengin ve özgün sosyal haritalarla desteklenmiş.
Yazar kitabının ilk iki bölümünde toprak, sınırlar, kaynaklar, bölgeler, tarihsel coğrafi temel üzerinde duruyor ve ülkenin tarihini ve bugününü resmediyor. Gürcüler kendilerine "kartveli", ülkelerine ise "skartudo" diyorlar, dillerinin adı ise "kartuli". 5. yüzyıldan bu yana sahip oldukları özgün alfabe orta zamanlarda değişime uğramış ancak dil sürekliliğini hep korumuş. Gachechiladze, bugün 14-15 yaşındaki gençlerin dahi 1500 yıl öncesinin dilini kolayca anlayabildiklerini yazmaktadır. Millet formasyonunu önce Hıristiyanlığa sonra da 19. yüzyılda onları bir araya toplayan ve yüzyıl başı sadık teba olarak gören Rusya'ya borçlu olduklarını vurguluyor yazar. Hatta, ülkenin millileşme sürecinin Avrupa'da olduğu gibi Bizans etkisinde başladığını belirtiyor. Doğal olarak bu değerlendirmesine merkezi devlet oluşumunu katmıyor. Gürcüstan'ın 16. yüzyıldan itibaren Osmanlı ve İran etkisinde kalmış oluşu, bugün bu bölgedeki ülkelerde özel olarak Türkiye ve İran'da önemli Gürcü topluluklarının varlığına neden olmuştur.
Diğer Kafkas ülkelerinde de olduğu gibi 1918-1921 arasında kısa bir bağımsızlık yaşayan Gürcüstan yönetimi Sosyal Demokratlar elindeydi. Bu hükümet, yazarın da belirttiği gibi bir yandan sınırları ve ayrılıkçı hareketleri kontrol altında tutmaya çalışıyor, bir yandan da Marksist ideolojinin etkisiyle enternasyonalizme dolayısıyla da Bolşeviklere yakınlık duyuyordu. 1991'de ani gelen bağımsızlıktan sonra da bir yandan sınırlar ve etnik problemler denetlenmeye çalışıldı, bir yandan da yeni bağımsızlıkla gelen pazar ekonomisi çerçevesinde bağımsızlık pekiştirilmeye uğraşıldı. Bu ikili mücadele her üç Kafkas ülkesi için benzerlikler oluşturmaktadır. Ve uluslararası ilişkilerde büyük problemler yaratmakta, aynı zamanda da Kafkasya'yı ilgi odağı haline getirmektedir.
Bu üç ülkenin kaderi kısa bağımsızlıktan sonra da, Sovyetlerin "birleştir ve yönet" stratejisini yaşamıştır. Kafkasya Federasyonu, Tbilisi'nin işgalinden sonraki yıl yani 1922'de kuruldu ve böylece ekonomik ve kültürel bir kilit alan olan Kafkasya, farklı bir denetim altında tutulmaya çalışıldı. 1936'da dağılan bu federasyondan sonra üç ayrı Sovyet cumhuriyeti kuruldu. Kafkasya ülkelerindeki "birleştir ve yönet" taktiği Türkistan'daki durumdan farklı sonuçlar yaratmıştır, çünkü gerek sosyo-ekonomik gelişmelerinden gerekse siyasal örgütlenme tecrübelerinden dolayı bu ülkelerde milli benlik daha modern bir anlam taşımaktadır.
Üçüncü bölümden yani nüfus, aile yapısı, eğitim ve göç konularının ele alındığı bölümden kitabın sonuna kadar, istatistiksel araştırmalara dayanan ilginç haritalarla karşılaşıyoruz. Yazarın mekânsal farklılıklara dayanan sosyo-politik yorumlarını zenginleştiren bu haritalar, Gürcüstan'ın güvenilir bir tablosunu çiziyor.
Gürcüstan 1991'den sonra, başta BDT'ye katılmadı ancak çok ciddi iç çatışmalar yaşadı. Yazar, etnik ve dinsel meseleler konulu dördüncü bölümde bu konuya da değiniyor ve örneğin Abazalarla çatışmayı anlatırken bu savaşın zararlarının çift yönlü olduğunu vurguluyor. Yazarın ne iç çatışmalar açısından ne de komşu ülkelerle ilişkiler açısından "Gürcücülük" yapmadığı çok açıktır. Kitabında bize, son derece mesafeli ve bilimsel bir yöntemle, başka bir etnik grubun ya da başka bir milletin veya ülkenin hata ya da sevaplarına dayanmayan bir Gürcüstan kimliğini anlatmaya çalışmaktadır.
Kitabın ikinci kısmı "değişen sorunlar" olarak adlandırılmıştır. Beşinci ve sonraki bölümlerin hepsi, 1985-1995 yılları arasında Gürcüstan'ın sosyal/demografik, bölge ve şehircilik açılarından gelir farklılıklarının, doğal zenginlik farklılıklarının ve davranış farklılıklarının yine özellikle haritalarla açıklandığı bölümler. Sorunlar arasında özellikle pazar ekonomisine geçiş sürecinin çeşitli menfi etkileri üzerinde durulmaktadır. Bu çerçevede dinin, ihtiyaç duyulan hoşgörü üzerindeki payı ve ahlaki eğitime verilen önem vurgulanmaktadır. Yine bu kısımda, altıncı bölümde yöresel farklılıklar özenle ele alınmış, sorunların etkisi bu farklılaşma içinde değerlendirilmiştir.
Yazarın bu mekânsal yaklaşımı aslında kitabın tümünde kendini göstermektedir ve özgün siyasal ve tarihsel değerlendirmelerine siyasal bir mesafe kazandırmaktadır. Yazara göre Gürcüstan'da sosyal yardımlaşma ya da refahın bölgelere göre belirgin farklılıklar göstermesi, ekonomi politikalarında ve halkın değişimi algılamasında da önemli farklılıklar yaratmaktadır. Aynı şekilde bu yöresel farklılıklar ekonomi alanında olduğu gibi, sosyal sapmalarla da kendisini göstermektedir yani suçluluk türleri ve yoğunluğu bölgelere göre değişmektedir. Bu veriler son on yılda yapılan araştırmalara dayanıyor ve bu araştırmaların birçoğuna daha önce de belirttiğimiz gibi yazar öncülük etmiştir.
İkinci kısmın içinde sekizinci bölümde, sosyal sorunları bir de şehir ölçeğinde yani Tbilisi özelinde mekansal bir değerlendirmeye tabi tutan yazar, Tbilisi şehrinin sosyo ekonomik örgütlenmesinin özellikle yerel halkla yapılamayacağı kanaatini yerleştiren Sovyet politikasına dikkat çekmektedir. Yazar son bölümde yani dokuzuncu bölümde, etnik gerilimleri de bir ölçüde bu mekânsal farklılıklara ve değerlendirmelere bağlamaktadır. Böylece mekânı bir sosyal, kültürel ve siyasal inceleme birimi olarak kullanan Profesör Revaz Gachechiladze, sadece Gürcüstan açısından aydınlatıcı bir eser ortaya çıkarmakla kalmamış, Sovyet sonrası ülkelerin bağımsızlıklarını ve milli kimliklerini değerlendiren yeni akademik eserler arasında da özgün bir metot sunmuştur. Bunu özellikle Kafkasya ve Orta Asya ülkeleri için ileri sürebiliriz.
Batı sosyal bilimcilerinin birçok alt disiplinini son derece esnek ve geniş çerçevede bir arada kullanan yazarın bu kitabı, Gürcü halkının dünyaya tanıtılması açısından bir şanstır. Sosyal bilimlerin Sovyet sonrası ülkelerde ne kadar zayıf bir konumda olduğunu düşünürsek ya da bu ülkelerin uzmanlarının çoğunun ya Sovyet metoduyla ya da tamamen oriyantalist ekolün bir devamı olarak eser ürettiklerini hatırlarsak bu kitabın öneminin daha da arttığı sonucuna varabiliriz.
Büşra Ersanlı Behar
VİRGÜL 1, Ekim 1997, S. 13-14
İlgili Galeriler