Evliya Çelebi Sayehatnamesi"nde Karadeniz Kıyıları ve Kafkasya -1-

Karadeniz, kuzey kıyalarını tamamen kaplar. Abaza diyarının başlangıcı Faşe çayı, sonunda batı tarafta kırk iki konak yerde Kefe eyaleti idaresindeki Taman adası yakınında Anapa kalesi limanıdır.

Evliya Çelebi Sayehatnamesi"nde Karadeniz Kıyıları ve Kafkasya -1-
16 Şubat 2004 Pazartesi 11:39

Abaza ülkesi

Şehnaze Vilayeti yani Abaza ülkesi:Karadeniz, kuzey kıyalarını tamamen kaplar. Abaza diyarının başlangıcı Faşe çayı, sonunda batı tarafta kırk iki konak yerde Kefe eyaleti idaresindeki Taman adası yakınında Anapa kalesi limanıdır. 

Abaza kavminin tarihçesi: Tuhfe yazarı şöyle yazıyor:
Cenab- Hak Hz. Adem'i topraktan kudret eliyle yaratmıştır. Cennetinde yakınına çağrıp bütün melekleri ona secde etmeye memur etmiştir. Ama şeytan bu emirden yüz çevirerek hile yoluna sapmış ve "Beni ateşten, onu topraktan yarattın" diye küstahlık etmiştir.

Hz. Adem soyundan Hz. Peygamberi getirip, iki cihanda şefaatçı etmek için Hz. Adem'i buğday bahanesi ile yeryüzünde, Hindistan'a indirmiş, sonra Arafat dağında Havva ile birleştirmiştir. İshak oğlu Muhammed'e göre Hz. Adem zamanında kırk bine varan evladı Tatar suratlı olarak yeryüzüne yayılmıştır. Hz. Adem cennette Arapça ve Farsça konuşurken yeryüzüne inince Arapçayı unutarak İbrani, Süryani, Dahkali, Durri dillerini konuşmaya başlamıştır. Halen Koncistan, Berberistan ve öbür kara vilayetlerinde konuşulan diller birbirine benzemiyor. Hz.Adem'in çocukları, Tufan'a kadar bu dilleri konuşmuşlardır.

Sonra Hz. Nuh'un Ham, Sam, Yafes adlı çocuklarından yetmiş iki millet yetmiş dil çıkmıştır. Hz. İsmail Arapça ve Farsça'nın her ikisini de konuşmuştur. Sonra muhtelif cinsler yeryüzüne yayılınca diller de değişmiş, her ilde bir dil ortaya çıkmıştır. Ama çeşitli diller icad eden ilk insan Hz. İdris'tir. Çünkü Cenab-ı Hak ona binlerce çeşit ilim ve yazıyı öğretmişti. Vahiy yoluyla gönderilen sayfaları ciltlerdi. Tufan'dan önce bütün kitaplarını batıda Nil ırmağının ötesinde, Hermin dağında gizlemiştir. Bu dağları bugün de Firavun dağları derler. Ama yanlıştır. Bunları Tufan'dan önce yapan Sevrid Kâhne'dir. Tufan'dan sonra eski alimler bu kitapları çıkarıp gözden geçirmişler ve yüz kırk yedi dili öğrenerek dünyaya yaymışlardır. Sonra İshak Ays'dan Türk dili yayılmıştır ki bu Tatar dilidir.

Tatar ırkından şu milletler türemiştir: Hind, Sind, Moğani,Geristani, Mutani, Bombani, Ateşperest Hindistan, Çin kavmi, Hata, Hiten, Fağfur, Kazak, Moğol, Nogol, Türk, Tatar, Özbek, Acem, Dağıstan'da Komok, Kalmuk, Nogay, Heştürk, Lika, Çağatay, Lezgi, Gürcü, Megril, Şavşat, Dadyan, Açıkbaş, Ermeni, Rum, Türkmen, Kabartay, İsraili yani Yahudi Meku (Gürcüdendir); Yakubi, Karayi (bunların bir kolu olan Frenkler de on iki kavim, on iki dildir), İspanya, Ceneviz, Portekiz, Venedik, Dodoşka, Sırp, Latin, Bulgar, Hırvat, Lotoryan, Talban.

Acem'den hasıl olan kollar: Menüçehr evladından dördü kaçarak Eğri taraflarına yerleşmişler. "Siz kimsiniz?" diye sorduklarında, "Men Çar" yani dört adamız diye karşılık vermişler. Buradan da galat olarak adları Macar kavmi kalmıştır.

Bunlar on beş kavimdir: Orta Macar, Erdel Macarı Sigel, Saz, Hayduşak, Leh, Çek, Korol, Tot, Karakoros v.b.
Ruslar on iki kavimdir ki bunlara da İslav denir: Eflak, Boğdan, Sırca, İsveç, Felemenk, Donkarkız, Danimarka, Nemçe, İngiltere, Fransa, Hırvat, Bosnak. Ama kabilelerin en şereflisi olan Arap kavminden Mısır kıtasına kadar rengârenk kavimler meydana gelmiştir ki şunlardır: Mağribi, Fas, Mora, Keş, Afno, Mayborno, Cicelkan, Asvani, Sudani, Konca, Kırmanki, Boganeski, Monci, Berberi, Nobi, Zenci, Habeş, Kilabî, Alevî, Donbi, Yemen Arapları, Amman ve Badiye Arapları, hasılı bütün Araplar üç bin altmış kabiledir. Ama Kureyş'in Haşimi adlı kabilesinden Arap ve Acem'in efendisi Hazreti Muhammed dünyaya gelmiştir. Bu adı geçen kavimlerin ataları Nuh'un çocuklarından Ham, Sam ve Yafes'e ulaşır. Maksat Abaza kavminin çıkışını anlatmak iken konudan ayrıldık. Güvenilir rivayetlere göre Hazreti Ömer'in hilafeti sırasında Kureyş kabilesinden Beşe adında bir Arap meliki vardı. Güçlü bir yönetici olup Irak, Batha, Yemen, Aden ülkelerine sahipti. Bunun beş evladı olup büyük oğlunun adı Cebelü'l-Heme, kazayla bir Bedevinin  gözünü çıkardı. Bedevi Hazreti Ömer'in huzuruna çıkarak şikâyetçi olunca, kısas olarak Cebelü'l-Heme'nin gözünü çıkarmak gerekti. 

Cebelü'l-Heme korkarak hemen o gece bütün aşiret halkını alıp dört kardeşiyle birlikte Antakya'da kral Herakl'e varıp bir yer ister. O da bunlara Şam, Trablus dağarını verip yerleştirdi. Cebelü'l-Heme deniz kıyısında bir şehir yaptırır ki halen Cebeliye şehri derler. Cebel burada güç sahibi olarak Şam ve Medine taraflarını yağma etmeye başlar. Üstüne Halid bin Velid, Mikdad bin Esved hazretlerini gönderdiler. Artık Cebel, Cebeliye'de durmayıp gemilerle İspanya'ya kaçar. Bunlar Kureyşi olduklarından oturdukları dağlara Kureyşi dağı, bunlara da Kureyşi Arnavudu derler. Dillerini de Frenk dilleri ile karıştırarak, Arnavud dilini ortaya çıkarırlar. Arnavudlar da Araplar gibi saçlı kavimlerdir. Şiirleri, türküleri Araplar gibidir. Onun için Arnavutların aslı Araplardandır. Ataları Cebelü'l-Heme'dir. Mezarı İlbasan yakınlarındadır. Ama Müslümanlığı terketmiştir derler. Çocukları ise sonraları iki kat mürted olmuşlardır. Avlonya ile Devline arasındaki Dokat dağlarında yaşarlar. Esmer renkli, Arap lehçeli, saçlı Arnavudlardır. Cebelü'l-Heme'nin üzerine gelen Halid bin Velid Hazretleri, kardeşi Arab'ı, Keysu'nun oğlu Meval'i ve Tay'ı tutup Hicaz'a götürerek, Bağdat çölünde yer verir. Keys, Keys kabilesine, Tay da Tay kabilesine melik olur. Amcası Arab, Umman diyarına melik olur. 

Ama Keysu ve kardeşleri Lazki ve Abaza, kendi adamlarıyla Halid bin Velid'in elinden kaçarak Konya şehrine, oradan da Kostantiniyye'ye gelirler. Lakin o sırada Emevilerden Ebu Süfyan'ın oğlu Muaviye'nin İstanbul üzerine yürüyeceğini duyduklarından orada durmayarak gemilere binip Karadeniz sahilinde Trabzon tekfuru Yenevan'a varıp sığınacak yer isterler. O da Lazkiye'ye Çoruh nehri kenarını verir. Laz taifesi (Lazki) çoğalır. Laz kavminin aslı Arab'dır. Ortanca kardeşi Keysu'ya, dağlarını verir. Bunun için Çerkesler de Kureyştendirler. Ve Abaza'ya da bu Abaza vilayetini verdiğinden, ondan da Karadeniz kıyısındaki Abazalar çoğalıp buraları mamur ederler. Onun için Abaza kavminin ataları Kureyş kabilesindendir. Çerkesler, Abazalar, Lazlar, Arnavudlar, Umman Arabları, Kiys Arablarının hepsi kardeş çocukları olan Kureyşlilerdir. Doğrusunu Allah bilir.


Abaza Vilayetindeki mamur aşiretler
Çaçlar aşireti: Mengrelce konuşurlar. Çünkü Faşe ırmağının karşı tarafı bütünüyle Megrelistan'dır. On bin kadar güçlü askere sahiptirler. Hepsi aynı mezhepten değildir. Harami ve bahadır bir kavimdirler. Cevizleri, fındıkları çoktur. Silahları Araplar gibi ok, yay ve mızraktır. Atlıları az ise de piyadeleri yiğit, dilberleri güzeldir. İskeleleri batıda, iki konak uzaklıkta Lakbadırlar'dır. Trabzon'dan üç yüz mil uzakta büyük bir iskeledir. Gemiler kışlayamaz. Çünkü kıble ve gün doğusundan çok şiddetli rüzgâr eser. Buradan deniz yoluyla batıya doğru gidilirse Avlan aşireti sınırında Hıfa köyüne rastlanır. 

Arlan aşireti: On bin kadar yiğitleri vardır. Verimli toprakları, adil beyleri vardır. Baş iskelesi Laçiğa'dır. Burada bir gece misafir olduk. Güzel limandır. Kış ve yaz, gemiler eksik olmaz. Buradan yine batı yönünde iki konak yol alarak Çandalar aşiretine vardık. 

Çandalar aşireti. On beş bin kadar yiğit kavim olup esas Abaza bunlardır. Beyleri vardır. Bunlara Dağ Çandaları derler. İskelesine Kakır derler. Dağda Hofa adıyla denize bakan bağlı, bahçeli bir köyü vardır. Buradan da deniz kıyısını takiben üç konak yol alarak Büyük Çandalar aşireti sınırına geldik.

Büyük Çandalar aşireti: Yirmi beş kadar köyleri vardır. On beş bin askere sahip olup, ayrıca beyleri vardır. Limanına Çanda derler. Gemiler kışlayamaz. Bu kabilenin dağlarının arkası Maşeşah Çerkeslerinin vilayetidir. Buradan yine batıya deniz kıyısı ile bir konak gidip Keçiler aşiretine vardık. 

Keçiler aşireti: Cennet bağı gibi verimli bir vilayettir ki yetmiş parça köyden meydana gelmiştir. İki bin kadar silahlı askere sahip olup bir de beyleri vardır. Suları ab-ı hayat gibi güzel ve lezzetlidir. Ama Lipu adında, içinde gemilerin çalıştığı bir büyük limanı vardır. Bu ırmak Elburz dağlarından gelerek burada Karadeniz'e dökülür. Temmuz ayında bile geçit vermeyen bir sudur. Kış günleri gemiler yatar. Güvenli bir yerdir. Keçiler kabilesinden bu yere gelinceye kadar, bu ırmağın iki yakası çeşitli meyveler veren ağaçlarla süslüdür. Keçilerin on bin askeri olup, çoğu atlıdır. Büyük bir kavimdir. Son derece zengin insanlardır. Bu aşirette Havka adlı bir köyde Zaperha adlı bir Abazanın evinde misafir olduk. Yoldaşlarımıza on koyun keserek ziyafet verdi. Sizbak, Şilhavcı, pastalar yedik. Buradan iki konak daha batıya giderek Art aşiretine geldik.

Art aşireti: Keçiler kavminden kalabalıktır. Ama onlar kadar savaşçı ve cesur değillerdir. Çoğu tüccardır. Zerduva avlarlar. Çok sayıda domuz beslerler. Alaycıdırlar. Sözlerine güvenilir bir kavim olup, otuz bin kadar adamları vardır. Bunların da bir beyleri var idi, kırk elli kadar baştan ayağa silahlı Abaza ile yirmi koyun ve üç geyik getirip bize "hoş geldiniz" dedi.

Beyleri saçlı, arkasında kılçıklı kebe Çekmanı, elinde ok ve yayı, belinde kılıcı olan cesur bir yiğit idi. Yanındakilerin hepsi saçlı, güneş gibi temiz yiğitlerdi. İskelesine Arklar derler. Orada bir gece misafir olduk. Limanında gemiler kışlayamaz. Çünkü açıktır. Bir iskelesine de Leyuş derler. Burada da gemiler kışlayamaz. Ancak yaz aylarında barınabilir. Ama geniş iskeledir. Bunun kuzeyinde büyük dağlar içinde Sadşe vilayeti vardır. 

Sadşe Vilayeti: Seydi Ahmed Paşa'nın vilayetidir. Kuzeydeki Çerkes kavmi ile ilişkileri olduğundan Çerkesçe ve Abazacayı çok iyi konuşurlar. Yedi bin cesur, güçlü kuvvetli savaşçılardır. Bunların şerrinden Çerkesler ve Abazalar her zaman çekinirler. Art kabilesi bunlara izin verdiklerinden Artlar iskelesine esir ve balmumu getirerek ticaret yaparlar. Takako Çerkesleri de izinle gelip gemilerde ticaret yaparlar. Buradan gene batı tarafına deniz kıyısını izleyerek iki tarafı ağaçlık, ormanlık ve yüksek dağları, nice köyleri seyrederekten, üç konakta Kamış aşiretine vardık.

Kamış aşireti: Bir beyleri olup, on bin kadar cesur ve yiğit halkı vardır. Melek Ahmed Paşalı Kamış Mehmed Ağa bu kabiledendir. Bunlar defalarca At kavmini bozguna uğratarak beylerini esir almışlardır. Çünkü bu Abazalar birbirleriyle savaşarak kadın ve çocuklarını esir alıp satarlar ve öyle geçinirler. Bu Kamış dağlarında her biri eşek kadar olan iri domuzlar yaşar. İskelesi varsa da o kadar işlek değildir. Çünkü halkı asidirler. Bu Kamış kavmi içinde İstanbul'dan ve Mısır'dan gelme Tophane Abazaları vardır. Mescitleri, çoluk çocuk sahibi soylu Müslümanları çoktur. Suyu ve havası çok güzeldir. Köyleri kıbleye ve denize bakar. Bunlarda da çarşı pazar yoksa da iskele başlarında pazar yerleri bulunur. Buradan da deniz kıyısını izleyerek batıya doğru üç konak gidip Suçeler aşiretine vardık.

Suçeler aşireti: Bunların da bir beyleri, on bin kadar piyade, namlı askerleri vardır. Yerleri kayalık olduğundan, atlıları azdır. İskelesi de vardır ama adı bilinmez. Burada bir gece Kavdaka köyünde misafir olduk. O gece de düğün varmış tesadüfen. Bize yüz tekne söğüş pişmiş koyun eti ve börülce çorbası, bol su, boza, pasta, şilhavcı, süzme bal getirip, yüzlerce genç hizmetimizde bulundular. Sabahleyin, Günye ağası arkadaşımız ev sahibine bir tülbent bağışlayınca çok sevindi. Çünkü buralarda çarşı, pazar, han, hamam, dükkân gibi şeyler yoktur. Dağ başlarında kırkar, ellişer haneli köylerdir bunlar. İskelelerine yılda bir kez her yandan gemiler, barut, kurşun, tüfek, ok, yay, fişek, kılıç, kalkan, mızrak ve diğer savaş aletleri ile eski pabuç, çuka kenarı, gömlek bezi, ocak demirleri, kazan, ocak içine kazan asmak için kullanılan demir zincir, tuz ve sabun gibi şeyler getirirler. Bu gemicilere genç delikanlılar yağ, balmumu, muşamba, zerdova ve bal vererek, karşılığında adı geçen şeylerden alırlar.

Buralarda hiçbir zaman altın ve kuruş bulamazsınız. Değiş tokuş yoluyla alış veriş yaparlar. Suçelerden batı yönüne iki konak gidip, Cembe aşiretine vardık. 

Cembe aşireti: Bir beyleri ve iki bin piyade askerleri vardır. İskelelerinde üç gün kalıp, bütün halkı ile iyi ilişkiler kurduk. Tüm elbise, kilim, kebe ve keçelerimizi verip, cariye ve köle aldık. Ben dahi köle aldım. Dördüncü gün gene batıya doğru iki konak giderek, Bozoduk aşiretine geldik. 

Bozoduk aşireti: Bunların da beyi ve on bin adamı var. İskelelerinde on bin parça İstanbul gemisine rastlayarak arkadaşlarımızla buluştuk. Uzun uzun sohbet ettik. Bazı eşyalarımızı onlara emanet edip kölelerimizle yüksüz kaldık. Mengili Giray Han bu Bozuduk kavminden üç bin askeri Ejderhan seferine götürmüş. Ejderhan fetholununca Bozoduk aşiretini Çerkes vilayetinde Obor dağı eteğine yerleştirmiştir. Halen Çerkes'de Bozodok kavmi derler bunlara. Abaza Bozodoku ile Çerkes Bozodoku'nun arasında Obor denen yüksek bir dağ vardır. Üç konaktır. Birbirlerini basarak insanlarını kaçırırlar. Abaza Bozodoku'ndan gene batı tarafına deniz kıyısını izleyerek iki konak gidip Osoviş aşiretine vardık.   

Osoviş aşireti: Deniz kenarında, yalçın kayalar üzerinde köhne ve harap bir kalesi vardır. Bir gece fırtına çıktı. Uyanık davranarak, eli tüfekli arkadaşlarımızla orada misafir olduk. Beş koyun ile Osoviç beyi yanımıza gelip ikramda bulundu bize.

Bu aşiret, ağaçtan yay ve ardıç ağacından ok yapar. Hepsi tüfekli üçbin kişidir bunlar. İskelesi German Osoviş'tir. Dağlarında ayı, domuz, tilki, çakal, sansar, zerdova, osari, geyik, kırtavuğu bulunur. Ulu dağlardır. Batıl inanışları gereği, bu Abaza tayfası çoğu beylerinin cesetlerini sandukaya benzeyen bir ağaç içine koyup bir yüksek ağacın tepesindeki çatal dalına çiviler, baş ucunda da bir delik bırakırlar. İnançlarına göre beyleri o delikten cennete bakarmış. 

Sonra o delikten yüzbinlerce bal arısı girerek Abaza cesedinin koltukları ve budu arasında bal yaparlar. Mevsiminde sandukanın kapaklarını açıp, kıllı kıllı balları tulumlara doldurup satarlar. Halk Abaza balıdır deyip birbirini çiğneyerek ite aka alır. Pisliğinden habersizdirler. Abaza balından çekinmek lazımdır. Bu Abaza ülkesinde binlerce gariplik var ise de yazmak mümkün değildir. Buradan da gene birkaç Abaza çobanı alıp batıya doğru iki gün gittik. Aşpılı aşiretine vardık. 

Aşpılı aşireti: Bunların bir beyi olup iki bin kadar askerleri vardır. Bütün Abazalar bunların şerrinden korkar. Çünkü son derece cesur ve savaşçıdırlar. Burada da yıkık bir kale vardır. İskelesine Aşga derler. Kefe, Kerş, Taman gemileri gelir. Ama kışın yatmazlar. Açık yerdir. Ama dağları verimlidir. Buradan batıya yine bir konak gidip, Atma köyüne vardık.

Atma köyü: Bu köy Asgılı'ya bağlıdır. Dağlar içinde mamur bir köydür. Köyde Tophane Abazalarından Müslümanlar vardır. Burada bir de mescid gördük. Çerkes ülkesine bir konak uzaklıktadır. Her an Çerkeslerle savaş ederler. Oradan iki konak uzaklıktaki Soğuksu aşiretine vardık.

Soğuksu aşireti: Bir beyleri ve üç bin askerleri vardır. Küheylan atlara sahiptirler. İskeleleri Haruna'dır. Alâ yatak limanı vardır. Soğuksu adına geçit vermeyen  büyük bir ırmak vardır ki Çerkes dağlarından çıkıp burada Karadeniz'e dökülür. Ab-ı hayata benzer bir sudur. İşte bu ırmak kıyısında bulunduklarından bu aşirete Soğuksu aşireti adı verilmiştir. Oradan batı tarafına iki konak gidip Kotasi aşiretine vardık. 

Kotasi aşireti: Bir beyleri vardır. Hepsi yedi bin askerdir. İskelelelerine Kotasi derler. Tahtadan yapılmış hasır örtülü mahzenleri vardır. Köyleri limanın arkasındaki dağlardadır. Limanında Kefe ve Taman gemileri çoktur. Bu aşirete her an Kırım tarafından atlılar gelerek alışveriş yaparlar. Halkı itaatkârdır. Çünkü yerleri sarp değildir. Buğday bile yetiştirirler. Bunun dışındaki öbür Abaza diyarlarında Basta darısı ekerler. Bu Kotasi aşiretinin sazdan, tahta örtülü evleri vardır. Ocakları ortadadır. On eve bir kabak derler. Dört yanı bir kale gibi çitle çevrilmiştir. Bütün hayvanlarını muhafaza edip, gece sabaha kadar aslan gibi köpekleriyle nöbet beklerler. Bütün Abaza aşiretleri böyledir. Çünkü bütün evleri ormanlar arasındadır. Birbirlerinden korkarlar. Bu Kotasi aşiretiyle Jane Çerkeslerinin arası bir konaktır. Bunlar Çerkes dilini de bilirler. Bunlar Çerkes'e, Çerkes de bunların limanına izinle mal getirirler.

Abaza vilayeti burada  tamamlandı. Buradan ta Faşe çayına varıncaya kadar geldiğimiz ve gördüğümüz aşiretler tamamen deniz kıyısında olup bütün köyler kıble tarafına, Karadeniz'e bakarlar. Faşe çayından, doğudan batıya, bu Kotasi aşiretine gelinceye kadar Abaza diyarının uzunluğu tam kırk konaktır. Eni de beş konak olur. 

Bu ülkenin kırk konak yerinde kırk büyük ırmağı var. Hepsi Çerkes ile Abaza arasındaki dağlardan gelip Karadeniz'e dökülür. Bunlar birbirlerine bitişik yetmiş adet büyük dağ ve iki bin parça köydür, derler ama ben görmedim. Dağlarını gezmedim. Harac ve diğer, bağ ve bahçe ürünleri ve öşür gibi şeyler vermezler. Yüz binlerce asi ve itaatsiz kavimlerdir. Onlara kâfir desek, insanı katlederler. Müslüman desek hoşlanarak severler. Bunlar kitab ehli olmadıkları gibi hiçbir mezhebe de bağlı değillerdir. Bununla birlikte kâfiri sevmeyip Müslüman için can verirler. Müslüman olsalar itikat ve amelleri sağlam olur. Ataları Kureyş kabilesinden Abaza'dır. Bunlar deniz kıyısında iskele sahibi olan Abazalardır.

Dağlarda bulunan Abaza aşireti          

Poşerhi aşireti: 
Mekril'e yakındır. Beyleri var. Yedi bin nüfuslu asi bir kavimdir. 
Ah Çepsi aşireti: Bunların de beyleri vardır. On bin kişidirler.
Besleb aşireti: Beyleri var. Yedi bin beş yüz kişilik cesur bir kavimdir.
Mekliye aşireti: İşe yarar üç bin kişi olup, bir de beyleri vardır.
Vaypiga aşireti: Bin kişilik beyleri olan bir kavimdir.
Bağrıs aşireti: Beyleri var. Hepsi sekiz yüz kişidirler.
Ala Kureyş aşireti: Beş yüz kişi olup bir de beyleri vardır.
Çimakors aşireti: Beyleri vardır. Hepsi üç bin kişidir.
Macar aşireti: Beyleri vardır. Hepsi iki bin adamdır. Savaşçı erlerdir.
Yayharaş aşireti: Beyleri vardır. Hepsi dört bin kişidir. 


Yukarda yazılan ve dağda yaşayan on âsi aşiretin hiçbirisi Aşgılı'daki iskele Abazalarının arasına gelemezler.

mamuli, Temmuz 1997, sayı 3


İlgili Galeriler
Yorum Ekle
İsim
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.