Önce kaleden kıbleye on iki saat orman içinden yol alarak Dağıstan sınırındaki Küre kasabasına geldik.
Demirkapı'dan Gürcüstan'a giriş.
Önce kaleden kıbleye on iki saat orman içinden yol alarak Dağıstan sınırındaki Küre kasabasına geldik.
Küre konağı: Dağıstan hakimi Şah Mihal Han’ın tahtı olan Tabesaran sınırında bağ ve bahçeli, bin tane süslü ve mamur evli, küçük camili bir kasabadır. Çarşısı ve pazarı yoktur. Yalnızca cuma günleri çevredeki köylerden adamlar toplanıp, alışveriş ederler. Ama altın ve kuruş nedir bilmezler. Alışverişleri değiş tokuşladır. Eskiden beri de öyle olagelmiştir. On bin ahalisi Şafi mezhebinde, temiz inançlı, dindar insanlardır.
Bu şehirde hiç kadın görmedim. Meğer bu Dağıstan’da bir kadın ancak öldükten sonra mezarlığa giderken yolu seyredermiş!kadın kısmının kapıdan dışarı çıkmak ihtimali yoktur. Meğer ki Hacca gitmek için ola...Halkı güler yüzlü, garip dostu, düzgün bedenli kimselerdir. Güzel bağ ve bahçeleri vardır.
Buradan kalkıp gene dağ ve ormanlıklar içinden giderek Avar ülkesine girdik. Burası Dağıstan hakiminin has ülkesidir. Üç gün bu ülkedeki kasabaları seyrederek Serirallan şehrine geldik. Bu ülkenin kalesini, eski zamanda Nuşirevan oğlu Hürmüz Tasdar yaptırmıştır. Bu şehir için nice savaşlar olduktan sonra, Acem Şahı Kör Hüdabende Dağıstan hakiminin elinden almıştır. Osmanlılar istila etmesin düşüncesiyle kalesini yıktırmıştır. Halen Acemlerin elinde olup Ars kalesi hakimi sınırları içinde, Elburz dağı eteğindedir.
Dağıstan tarihlerinde bu şehre “serirallan” denmesinin nedeni “Hz. Süleyman havada gezerken tahtını buraya kondurup Elburz dağını seyrederken imar edilmesidir” şeklinde açıklanır. Demirkapı, Şemahi, Niyazabad şehirlerinin arasında eski bir şehirdir. Üç sınır arasında olduğundan o kadar mamur değildir. Havası soğuk olduğundan bağı bahçesi azdır. Üç bin kadar toprak örtülü evi ve camisi vardır. Acem elinde olduğu için camileri garip kalmışlardır. Yedi hamamı, on bir kervansarayı, yetmiş kadar çarşı, pazar dükkanları vardır. Bir gece misafir olduğumuzdan, içini gezemedim. Hanlık ve kadılıktır. Kalenteri, münşisi, darogası, bin kadar növkeri vardır. Halkının çoğu sünnidir. Pamuk bezi dokurlar. Su ve havasının güzelliğinden dilberleri meşhurdur. Batı tarafındaki Elburz dağından doğup, Kür nehrine dökülen bir çayı vardır.
Buradan gene kıbleye giderek Hıten ülkesine geldik. Bu da Dağıstan hakimi ülkelerinden üç yüz parça köyü olan mamur bir kasabadır. Bir tarafı Elburz dağıdır. Burada da üç gün köyleri gezdikten sonra Zahar kasabasına geldik. Bunun da yüz elli parça kadar köyü var. Dağıstan hakimi beylerinden Emir Yusuf Bey’in idaresindedir. Ama birkaç kez Acem’e tabi olmuştur. Halen halkı Şafi ve Sünni olup yedi bin kadar askerleri vardır. Beyi ile bir gece sohbet ettik. Bize elli adet zerduva postu ile yaban kedisi postları verdi. Ben de ona üç tane nakışlı Kayasultan mendili verdim. Bu kasabada da Şeyh Emir sultan türbesi vardır. Ulu Sultan’dır. Dağıstan’ın bu ülkesindeki bilginler ve salih kimseler başka tarafta yoktur. Bu ülkede yalan, dedikodu, kötülük, kin, kibir ve düşmanlık yoktur. Ama Rafizileri ne vilayetlerine koyarlar, ne de onlarla alışveriş ederler. Burada yılda bir kere büyük pazar kurulur. Dağıstan burada son bulur. Buradan Gürcüstan’a girdik.
Evvela sınırdaki Ordubar kalesi, Acemlerin idaresindedir. Bu kale sol tarafımızda kaldı. Ben, Şeki kalesi sınırına gittim. Biraz sonra Zohorye kasabasına geldik. Gürcüstan’da Temres Han sınırında, Tiflis hanına bağlı büyük kasabadır. Reayası Gürcü, Aznavur, Ermeni ve Gökdolaktır. Oradan ilerleyip Kaht şehrine geldik. Gürcüstan’da Acem idaresindedir. İlk kurucusu Nuşirevan’dır. Zamanla kalenin bazı yerleri harap olmuştur. Çevresi on dört bin adımdır. Yüz yetmiş burcu, üç kapısı var. Kale içinde iki bin adet mamur evleri var. Harab camileri, han ve hamamları, çarşı ve pazarı vardır. Suyu çok tatlıdır. Suları Elburz dağının dokuz tabaka aşağı eteklerinden geçip Kaht’ın bağ ve bahçelerini suladıktan sonra Kür nehrine dökülür. Havası soğukça olduğundan ipeği makbul değildir. Halkı Ermeni, Gökdolak ve Gürcülerden meydana gelir. Hakimleri başlı başına sultandır. Bin kadar askeri vardır. On iki hakimi ve kadısı vardır. Şah İsmail, Yavuz Sultan Selim ile Çıldır cengini yapmadan önce buranın su ve havasından hoşlanarak şehirde üç sene oturmuş, kalenin dışında satrançvari sokaklarıyla büyük bir varoş yaptırmış ki sanki orta Macar diyarında Kaşa şehridir. Muharebede ise şahın yüz bin askeri kılıçtan geçmiş, ancak kendisi Azerbaycan diyarına can atmıştır. Sonra, Osmanlı askeri ile Gürcü askeri bu şehre gelip yağma etmiştir. Sonraları da o kadar mamur olamamış. Ferhad Paşa Aras kalesini mamur ettiği vakit bunun taşlarını arabalarla oraya taşıtmış. Sultanı bana sevgi gösterisi olarak bir konak arkadaş verdi.
Kıble yönünde giderek Hodray Han kasabasında konakladık. Kür nehri kenarında bin evli, cami, ham ve hamamlı kasabadır. Buradan da ileri giderek Tiflis kalesine geldik.
Tiflis: İran tarihçilerinden “Şerefname” adlı eser sahibinin dediğine göre bu şehri İskender Zülkarneyn’in hazinedari olan Bitlis yaptırmıştır ki Van eyaletindeki Bitlis’i de o yaptırmıştır. Sonraları bu kaleyi yüzlerce asi kuşatmış. Hükümdardan hükümdara intikal ede ede Gürcüstan hakimlerinden Davud Han’ın idaresine geçmiştir. Onun idaresi altındayken kendisi Osmanlı korkusundan Acem şahına sığınarak taç giyip, memleketine han olmuştur. Uzun zaman Nuşirevan gibi adaletle idare edip ülkesini mamur etmişken sonunda Üçüncü Murad zamanında Lala Serhad Paşa Gürcüstan üzerine askerle gelerek Çıldır kalesi ile yetmiş adet ona bağlı kaleleri fethetti. Tiflis üzerine de büyük serdarın gelmekte olduğunu Davud han haber alınca kırk bin asker Tiflis kalesine muhafız konup, savaşa hazır olundu. Bir taraftan da Osmanlı askeri hızla yol alarak Şirvan sahrasına çadırlarını kurdu. Önce Serdar Tiflis’e mektup gönderip dine davet etti: “Ya İslam dinini kabul edin, yahut kaleyi padişaha teslim ederek kale dışında haraç verip reaya olun. Ve illa din-i mübin uğrunda hepiniz kılıçtan geçirilip çoluk ve çocuğunuzun esir edilmesi kararlaştırılmıştır.”
Mektup alınıp içindeki anlaşılınca hepsi bir araya gelip konuştular. “Osmanlı bildiğinden kalmasın” deyi elçiyi kovdular ve kaleye kapandılar. Ama gene gelecekten endişe edenler aralarında konuştular ve İslam askerinin kuvvetine dayanamayacaklarını anlayarak hepsi memleketlerini terk edip kaleyi boş bıraktılar. Bu durum büyük kumandan tarafından haber alınınca İslam askeri ile peşlerine düşmüş, Tiflis yakınındaki Kür nehrini geçip bir gün bir gece llgar ile Zekum kalesi altında Tiflis hanına yetişmiş. Onlar da aileleri ile ormanlık içine sığınmışlar. Müslüman gaziler hücum edip, Gürcülerin başlarını vücutlarından ayırdılar. Fazlasıyla ganimet elde edip, askerin en küçüğü bile bir kalkan dolusu altına sahip oldu.
Hemen işi zafer olan serdar yeniçeri ağasını yedi oda yeniçeri ile Tiflis kalesinin fethine gönderip kendisi de ordusu ile Zekum kalesini fethe yöneldi. Aman ile kaleyi fethedip içine asker yerleştirdi. Oradan kuzeye giderek Kerim kalesini kuşattı. Kale Osmanlı hücumuna dayanamayıp aman ile kaleyi serdara teslim ettiler. İçinde olanlar da cehennemlerine kaçtılar. Ben, Zekum kalesini görmedim. Ama Kaht kalesi sahrasından geçerken Kerim kalesini görmüştüm, Lakin içine girmedim. Osmanlı Paşa ava çıkmış aslanlar gibi bu eyaletten yirmi altı parça büyük küçük kaleler alarak içine asker ve muhafız koydu. Sonra yoluna devam ederek Tiflis kalesine girdiği gün büyük şenlikler oldu.
Sonra vekarlı kumandan kalesini gayet sağlam bir hale koyup eyaleti yazdırdı. İdaresini beylerbeylik ile Kastamonu eyaletine mutasarrıf olan solak Ferhad Paşazade Mehmed Paşa’ya verip gerekli mühimmat ve levazımatını tamamladı. Sonra yirmi oda yeniçeri, beş oda cebeci, beş oda topçu, yüz yetmiş parça yıkılan öteki kalelerden askerler koyup, Tire, menteşe Teke, Hamid sancakları ile Sivas eyaleti askerlerini toptan buraya muhafız tayin etti. Gürcüstan’ın öteki taraflarını da yoluna koyarak İstanbul’a hareket etti.
Beri taraftan Acemler ile Gürcüler Tiflis kalesini yedi ay kuşattılar. Bütün müslüman gaziler kıtlık ve pahalılıktan son derece bunaldılar. Sonunda atlarını, köpeklerini, git gide şehitlerini bile yemek zorunda kaldılar. Hatta Subaşı adlı birinin köpeği yedi bin akçeye satın alınıp yenildi. Durum bu merkezde iken düşmanın yer yer hücumuna kahramanca karşı konuluyordu. Allah’ın hikmeti Erzurum valisi Mustafa Paşa deniz gibi asker ile koşup gelirken kaleyi kuşatan Acemlerin kumandanı İmam Kuli de kaçarak bu kadar ganimeti ve pek çok zahireyi savaş meydanında bıraktı. Kalede kapalı kalan gaziler bol ganimet malına kavuştular. Mustafa Paşa kale altına ulaşınca İslam askeri taze can buldu. İkinci defa olarak Sadramzade Hüsnü Paşa üçerbin deve yüklü buğday ve diğer hububattan zahire getirip ambarlara doldurdular. Hala küçük kalede ambarda vardır.
Sultan Üçüncü Murad devrinde Sultan Mustafa’nın tahta çıkışına kadar bu kale Osmanlı elinde kaldı. Sonra Gürcüler ile Acemler birleşerek ansızın hücum edip, kaleden Müslüman gazileri aman ile çıkardılar ve kaleyi şaha teslim ettiler. O zamandan beri Acem elindedir. Çok mamur olmuştur.
Tiflis Kalesi: Kür henri kenarında yalçın kaya üzerinde birbirine karşı iki kaledir ki Bitlis ve Tiflis denir. Aralarında Kür nehri akar. Bir kayadan bir kayaya büyük bir hisar şeklinde olduğu için kolaylıkla kalelerin birinden diğerine geçilebilir. Büyük kale Kür nehrinin güneyinde küçük kale ise kuzeyindedir.
Kür nehri: Büyük kalenin ovaya bakan tarafında, küçük kaleye açılan kapısı önünden duvara değerek akar. Yedinci konakta Bakü kalesiyle Keylan nehri arasında Hazar denizine dökülür. Çıkış yeri Çıldır vilayetindeki dağlar olup, Kara Ardahan’dan geçerek Ahıska, Azgora kalelerine uğrar, sonra Tiflis’in içinden geçerek Hazer Denizi’ne dökülür. Çok büyük bir nehir olup İran tarihçileri buna bin altmış kadar çayın karıştığını rivayet ederler. Bu nehir kenarında, yalçın kaya üzerinde Bitlis’in yaptırdığı büyük kalenin çevresi altı bin adımdır. Ama eski binadır. Duvarının yüksekliği altmış zira olup, yetmiş burcu, üç bin bedeni vardır. Bir köprülü kapısı var. Hendeği yoktur. Kür henri üzerinde Suluk kulesi vardır. Kuşatma sırasında su ihtiyaçlarını oradan karşılarlar.
Hisar içinde altı yüz toprak örtülü evleri vardır. Han sarayı bu kalededir. Camisi, han ve hamamı, küçük çarşısı var. Küçük kalesini sonradan Yerd-i Cürd Şah yaptırmıştır. Yalçın bir tepe üzerinde, dört köşe, küçük bir kaledir.
Köprü başında bir kapıcığı vardır. Kalesinin içinde üçyüz ev ve cami var. Bedestanı ve diğer imareti yoktur. Bu kale büyük kalenin kuzeyine düşer. Fakat küçük kale büyük surdan sağlamdır. Kulelerin üç bin bekçisi vardır.
Her karanlık gecede bekçileri “Hüda hob!” diye bağırırlar. Halkının çoğu Osmanlı zamanından beri Sünni olup Hanefi ve Şafi mezhebindendirler. Bilginleri çoktur. Yetiştirdiği ürünlerden tane tane buğdayı, has, beyaz Tiflis ekmeği, beyaz ve al şeftalisi var. Pamuğu, Engürü sofu meşhurdur. Ürünlerine Kür nehrinin yararı olmaz. Hepsi yağmurla yetişirler. Zaten Kür nehrine, çıktığı yerden başlayarak yüz elli kadar kasabaya uğradığı halde herbirini yararlandırmadığı için “Kör” derler. Ama Moğollar bu nehre yararsız anlamına “Ur” derler. Suyu lezzetli ise de pek aşağı bir seviyede aktığı için yüksek yerleri sulayamaz. Hamamlığı iyi değildir. Çünkü şehirde ılıca var.
Tiflis ılıcası: Büyük kalenin doğu tarafında kudretten kaynar bir sıcak sudur ki içinde koyun kelle ve paçası pişirilebilir. Kubbeli, yararlı bir ılıcadır.
Ziyaretleri:İmam Hüsam Efendi, Ferhad Paşa kethüdası Rıdvan Ağa, Cem Ali Efendi mana denizi imiş.
Tiflis Kaht kalesine beş konaktır. Aras kalesine dört konaktır. Genç kalesine dört konaktır. Buradan iki yüz arkadaş ile üç tümen Abbasi harçlık alıp, güney yönüne dar yollar içinden giderek dört saatte Kusaht kalesine geldik. Yalçın kaya üzerinde dört köşe bir kaledir. Acem idaresinde olup Tiflis’in nahiyesidir. Dori kalesi de sağ tarafımızda yüksek bir dağ üzerinde görünüyordu. Yanına varmayarak geriden seyredip geçtik. Buradan ileride Suran kalesine geldik. Tiflis hanı idaresinde, bir tepe üzerinde küçük bir kaledir. Ama son derece sağlam ve sarp bir hisardır ki burç ve duvarları göklere yükselir. İlk yapıcısı Nuşirevan’dır. Gürcüstan’ın eski kalelerindendir. Halkının çoğu Gürcü, Gökdolak ve Ermenidir. Buradan kalkıp batı yönüne doğru dört saat giderek Azgur kalesine vardık.
Eski Azgur Kalesi: “Aleksandr Gür” derler. “Şerefname” tarihinin yazdığına göre Gürcüstan’da yapılan ilk kale budur. Büyük İskender’in yapısıdır. Büyük, dört köşe mermerlerinin durumu İskender yapısı olduğunu gösterir. Dört köşe eski bir kaledir. Gürcüstan toprağında Ahşma sınırında naibliktir. Kıbleye bakan bir kapısı var. Ağası tarafından idare edilir. İki yüz kadar askeri vardır. Camisi han ve hamamı, kırk elli kadar dükkanı var. Dilberi, bağ ve bahçesi çoktur. Burası Gürcüstan’ın Şuşad kavmi sınırında olduğundan halkı Gürcüce konuşurlar.
Şuşad Gürcülerinin dili: Art:bir, evri:iki, sam:üç, othi:dört, hot:beş, eksi:altı, şedi:yedi, zivay:sekiz, hicray:dokuz, ati:on, puji:ekmek, çapal:su, hariç:at, gıte:şarap, bak:kiraz, pesmal:armud, kovah:kabak, lağı:incir, kurz:üzüm, rathil:fındık, nesu:kavun, proçogol:nar, harbucak:karpuz, pirevli:du, kuku:kız, kal:karı, akmad beco:gel çocuk, pur çamur:ekmek yiyelim, dacd becu:otuz oğlan, muktatıs:seksen, ersevides hişam:gitme yabana, ok patoni:gel ağa, pori:ekmek, cames:yiyelim, iri:eder, akmo dar sevidiş:gelme gitme, ducid patun:otur ağa, paton art:ağa bir, akim tepreye:bakayım, büyük mü küçük mü?, argades:almam, kararas kalha:iyi değil fenadır, çıhı:at, çuri:katır, viri:eşek, çağıl kadyan:köpek yaramaz.
Daha birçok kelime ve deyimler vardır ama yazıya gelmediği için ancak bu kadar yazılabildi.
mamuli, Mayıs 1998, Sayı 5
İlgili Galeriler